Monday, April 30, 2007

Cikolatali Dondurma!

Lab.in ortak mutfaginda dondurma oluyor hep. Bu sefer bana sormuslardi neli istersin diye, cikolatali demistim. Baktim bugun almislar. Hava acti, gunesli, cikolatali dondurmami yedim, odevim korktugum kadar buyuk degilmis, ona da sevindim. Keyfim oldukca yerinde yani.

Bir de persembe gunu Ilke ve Begum'e kumpir yapacam. Babam yapar hep, cok basarili oluyor, bir de burada deneyelim. Uzerine koymak icin de misir ve sosis aldim. Nasil?

Kizlar da alistilar artik, canlari Turk birsey isteyince bana soyluyorlar. Pogaca, kuru pasta falan yaptim ara ara. Yani aslinda benim ruhum bir Turk annesi ruhu! Insanlar gelsin, yesin icsin, eglensin, ben cok mutlu oluyorum. Cay demlemek, pogaca yapmak huzur veriyor bana adeta. Aslinda muhendislik, turbinler falan yalan yani, mutlulugun sirri Turk mutfagi :)

Mayis da geldi. Son basvurdugum, ve hayatimi kurtarabilecek bursu alip almadigimi bu aralar ogrenmem lazim. Eger bu bursu alirsam, Turkiye ve genel olarak Akdeniz uzerine calisacam, cok eglenceli olacak. Ve bu bursla, yazin Turkiye'de olma ihtimalim de artar zaten. Fingers crossed.

Hidrellez yaklasiyor bir de galiba. Ben hatirladigim kadariyla hic katilmadim kutlamalara. Ates uzerinden atlanip, dilek dileniyor sanirim. Ilke gul dalina bez baglamaktan bahsetti. Bir de cok teferruatli bir prosedurle dilek dileniyormus onun dedigine gore. 99 karinca yuvasindan toprak aliniyormus, bir de bir yil onceden hazirlanmasi gereken otlar falan varmis. Ne ilginc seyler bunlar ya. Bizim bahcede ates yaksak mi? :)

Sunday, April 29, 2007

The Dirty Truth Take 2

Evet, simdi gayet ayik ve aklim basimda olarak yaziyorum. Dunden beri aklimda yazacak cok sey var ama, birden oturunca hicbiri gelmiyor aklima.

Dun aksamin fotolarini koydum listeye, cok cekmemisim, ama yine de genel bir fikir veriyor.

Ozet geceyim en iyisi. Gunduz Mine'ye gittim, ders calistik beraber. Sonra eve geldim, kriket final maci varmis, guney asyali birsuru insan mac izliyordu bizim salonda. Ama futbol izleyen bir grup turk erkeginden daha sessizdiler. Bekledigim kadar kotu degildi yani. Sonra Ilke, Begum, Deniz ve de misafirimiz Gamze'yle yemege gittik. Ondan sonra da Amrit ve Tia'yla Dirty Truth adinda bir bara. O kadar cok bira secenekleri var ki, oraya gidince cok mutlu oluyorum. Hararetli hararetli filmlerden, kitaplardan, Riemann kurelerinden, paralel cizgilerden, Ingiltere'den, insanlardan konustuk.

Bugun de bookmill'e gittim. Daha once bahsetmis olmaliyim, kucuk bir irmagin kenarinda, kafe, ikinci el bir kitapci, bir de birkac dukkan daha. Butun gun orada oturup ders calistim. Eve geldim, sonra da cuma aksami icin gerekli alisverisi yaptim. Turk marketine gittim yine. Urun seceneklerini oldukca genisletmisler. Labne peynir bile vardi. Biskrem, soda, cay, baharatlar. Cok mutlu oldum, bol bol da alisveris yaptim.

Simdi yapmam gereken carsambaya ruzgar odevini, persembe sabahina da gunes enerjisi odevini bitirmek, sonra da yemek yapmaya baslamak! Cok heyecanliyim, cok.

ek: Sirin bugunku yuruyuse katilmis. Ben Turkiye'de olsam katilmazdim ama, Sirin'in anlattiklarindan bir kismi beni cok sasirtti ve sinirlendirdi. Buyurun, siz de okuyun. Bir de hazir ek yapmisken anlatayim, unutmusum daha once. Bu sabah Merve'yle konusuyordum, bana babamlarin nasil onun yuruyuse katilmasina izin vermediklerini anlatiyordu. (Benim de ocakta Dink'in cenazesine katilmama izin vermemislerdi, yani en azindan genel olarak tum yuruyus/eylem/mitinglere karsilar, ayrim yok! :) ) Oradan konu acildi, Merve bana, cok suclayici bir tonda "Ataturk'u sevmiyorsun abla, biliyorum!" dedi. Arada der bunu bana. Oysa yok oyle birsey, ben seviyorum Ataturk'u. Sonra bir de darbe olsa keske dedi ki, hayatimda ilk defa kardesim ne gibi seyler dusunuyor boyle diyerek endiselendim. Cok ciddi bir yorum olmadigini umuyorum.

The Dirty Truth

Iki birayla sarhos olan bir insanim ben. Amrit ve cok sevdigim bir arkadasi olan Tia ile northampton'daki dirty truth adli bir bara gittik bu aksam. cook guzel iki adet bira ictim. bir de farkinda olmadan deniz'e cok buyuk bir pislik yapmisim, benim asla yapmayacagim bir kabalik. hay allah. ama sonra oturup dusunup yazarim bunlari.
oturup riemann sphere falan konustuk aksamin bir noktasinda. ozlemisim boyle seyleri konusup zevk almayi.
iyi geceler herkese.

Friday, April 27, 2007

Baska Bir Enerji Mumkun

Biraz gec kalmis bir ilan ama, temiz enerjiyi destekliyorsaniz, 28 Nisan'da Kadikoy'de (sanirim Numune Hastanesi'nin onunde) Kuresel Eylem Grubu'nun eylemi var. Enerji tuketimini azaltmaya, yenilenebilir enerjilere yonelmeye ve de Kyoto'yu imzalamaya davet ediyorlar.

Ilgili haber.


Kuresel Eylem Grubu'nun sitesi listede.

Bidi bidi

Her cuma oldugu gibi bugun de uzerimde bir bezginlik var. Yataktan kalkmak, giyinmek, ise gelmek istemedim hic. Hava da zaten yagmurlu. Heryer islak. Soguk. Bir de iki haftadir evimde oturacagim ilk cuma. Alisik degilim adeta kosturmadigim bir cuma olmasina. Icim de sikintili biraz. Bir de Amherst'ten kalma, cuma aksami illa ki eglenceli birseyler yapilmali diye bir takintim var. Oysa onumuzdeki haftaya iki dersimin de odevi oldugunu, ve de haftaya cuma gunu icin birsuru yemek yapmam gerektigini dusunursek, bu aksam da oturup ders calismam en mantiklisi.

Dun aksam Mine ve Gazal'la (aa, Gazal da kim? :) ) Hampshire'da bir Misir aksamina gittik. Orada da Cihan diye bir kizla tanistim. Hampshire'daki tek Turk. Biz guzel yemek vardir kesin simdi diye gitmistik, bir de dansoz cikacakmis tabii. Sunumlar yaptilar, Misir simdi soyle, eskiden boyleydi falan diye. Ilgincti fotograflar ama cok basitlestirilmis sunumlardi, iste mesela bir fotografta cami ve kilise var ayni karede. Kiz dedi ki ben bunu cok seviyorum cunku iki dini bir arada gosteriyor. Yani herkesin duymak istedigi kaliplari soylediler ve bitti. Sonra dansoz cikti. Mine de para takmak istedi dansoze. Once basindan asagi birakti, yere dustu para. Sonra Mine azimle kostumune sikistirdi bir dolari. Kiz alip yere atti sonra parayi. Meger ona kesinlikle para almamasi, ve verirlerse de yere atmasi ogretilmis. Kiz cok alinmis bundan. Cihan da gidip aciklamaya calisti, bizim kulturumuzde oynayana para takilir, kucuk cocuklara bile diye. Ama sanirim anlatamadilar. Benim de kafama takildi biraz. Bizim kulturumuzun bir parcasi oldugu icin,ve de bir art niyetimiz olmadigi icin, kizin bunu kabullenmesi mi gerekirdi (ki bu beyaz kiz yine bizim kulturumuzun bir parcasi olan bir dansi yapiyordu) yoksa, ne olursa olsun, kiz alindi diye, bizim yaptigimiz yanlis miydi? Politically correct olmaya calisinca yer yer is cok catallasiyor.

Eve donunce de Lost'un 13. bolumunu seyrettim. Bu degil ama bundan bir oncekini izlerken saskinliktan saskinliga kostum, delice birine gidip "Oha, oha ohaaa. Demek oylemiiiis!" demek istedim. Ama ne yazik ki ne internette ne de yanimda konusabilecegim kimse yoktu. Simdi Tugba'nin izlemesini bekliyorum 12. bolumu.

Yarin sabah Smith'e gidiyorum. Bizim labden iki arkadasim ruzgar enerjisi uzerine bir munazaraya katilacaklar. Biri for biri against olmak uzere. Sabah 10daymis bu, ondan sonra da Mine'yle birseyler yer, biraz ders calisirim. Sonra da aksam yemegi icin Amherst'e donerim.

Pazar da ders yine. Bir de evi temizlemeye baslasam biraz, fena olmaz. Ilk defa gercekten misafir agirlayacam cuma aksami, yemekli yatmali falan.

Thursday, April 26, 2007

Bir carsamba gecesi

Mine'nin tavsiyesiyle sonunda Maria Full of Grace'i izledim. Cok basarili yapilmis bir film. Bu aralar Ispanyolca filmlere bayiliyorum zaten. Ancak bir o kadar da depresif. Ne yazik ki en cok sevdigim filmler arasina girmedi. Hikayenin en cok kadinlar uzerinden anlatilmasi cok hosuma gitti. Volver'in de en cok sevdigim yonlerinden biri bu. Bir de tabii, arada gosterdikleri ruzgar santralleri ve turbinler.

Su anda kullanidigimiz ofise yeni tasindik, bizden once, Rus oldugunu tahmin ettigimiz bir grup ogrenci kullaniyordu o odayi. Musvedde kagit icin bir yer yapmamiz gerektigini dusunurken, odada hala eski ogrencilere ait birsuru sey oldugunu hatirladim. Biz yerlesirken biraz toparladik ama, hala raflar dolusu dosya falan var. Simdiye kadar buldugumuz garip seyler ise: Bir karton Bond sigara (uzerinde Rusca yazilarla), birkac adet Danielle Steele romani, t-shirtler... ve de, en bomba olani, 2 adet playboy! Gunes enerjili evlerle ilgili klasorlerin arasinda, gayet duzgun bir sekilde duruyor. Ayni zamanda komsum olan Jon buldu, gorup eglendik, sonra da tekrar yerine koydu.

Baglantili gibi gorunse de, gayet baglantisiz olarak, benim disimda labde olan iki kiz da bu senenin sonunda gidiyorlar. Eger yeni ogrencilerin arasinda kiz yoksa, ben labdeki tek kiz olacagim. Aslinda kendimi labdekilerin yaninda hic gergin hissetmiyorum, hic sexist degiller, ama yine de etrafta bir iki kiz olmasi iyi bir sey. Neyse, diversity falan filan diyerek en azindan, bir kiz ogrenci almalarini umuyorum.

Labde degil ama gecen donem aldigim derslerden birinde arada garip hissediyordum kendimi, siniftaki cok az kizdan biri oldugum icin. Bazen ister istemez, soru sordugum zaman mesela, yanlis bir seyler yapiyormus hissine kapiliyordum. Cok az oluyor bu ama. Bir de bu donem aldigim gunes enerjisi dersindeki tek kizim. Arada tedirgin hissetmiyor degilim. Tam olarak neden, bilemiyorum ama.

Wednesday, April 25, 2007

This year, I've spoken more Turkish than English. It is because, I'm lucky enough to have met two Turkish girls at orientation and they turned out to be wonderful friends.

The reason this post is in English, however, is that the thought that inspired the post happened to be in English. I put moisturizer on my hands and it felt so good that I could almost hear my skin soaking up the cream.

Since speaking in Turkish has become a much more major part of my life, it's become easier to switch between the two languages. Last year, for example, I hardly ever spoke Turkish. I wrote in Turkish and I also read in Turkish, but my thought processes were almost always in English. (Except when I count and do math in general. It is almost impossible for me to carry out a calculation in English in my head, the numbers seem so much simpler in Turkish. Switching to Turkish almost automatic when I am stressed out or very tired also.) So when I went home last year, and even before that, it would take some time for me to get the swing of conversing in my own language. I could almost feel the patterns, my vocabulary, the names for things transforming from one language to another. This year, it is different though. Because I never had the chance to lose my ease with Turkish, I never had to struggle to gain it back. Although it makes me wonder if my English speaking skills have deteriorated.

This whole rant (which is, I am aware, in no way a unique experience) reminded me of an incident in my freshman year. It was midterms time in spring and I had a calculus exam as well as a big physics problem set due the next day. I was walking to the campus centre with my friend Indrani, with whom I was studying, and also realizing that there was no way I was going to be able to cover everything before the midterm. I was suggesting we find the professor, and to my horror, for the first, and hopefully the last time in my life, my accent became Turkish! It's not like I don't have an accent, but it is not the typical Turkish accent, except for that night. I wonder how it happens. Does the part of your brain that controls the different sounds and intonations you make shut down under extreme stress?

Monday, April 23, 2007

Kiva

Kiva nedir biliyor musunuz? Ben bir arkadasim araciligiyla ogrendim.

Kiva gelismekte olan ulkelerdeki kucuk isyerlerine kredi vermenizi saglayan bir ag. Diyelim ki, Bulgaristan'daki bir bakkalin, isini buyutmek icin 2000 dolara ihtiyaci var. Kiva'nin birlikte calistigi yerel mikrofinans partnerleriyle baglantiya girip, Kiva'nin sitesinde bir profile sahip oluyor. Ne kadar para istedigi, bu parayi ne icin kullanacagi bu profilde oluyor. Bakkal amcanin girisimini finanse etmek isteyen insanlar da, Kiva araciligiyla, bu amcaya kredi veriyorlar. Minimum kredi degeri 25 dolar. Bir cok insan, kucuk kucuk miktarlarda para veriyor, ve zamanla gerekli para toplanmis oluyor. Toplanan parayi alanlar, genellikle bir yil icinde kullanip geri odemeye baslamak durumundalar. Belirli araliklarla kismen finanse ettiginiz isyeri ne durumda ogrenebiliyorsunuz.

Bu benim cok hosuma giden bir girisim, cunku kucuk miktarlarla insanlara yardimci olabilmek mumkun. Hem ihtiyaci olan birine yardimci olabilir, hem de, bir ihtimal, bu yatirimdan (eger isyeri batmazsa) para kazanabilirsin.

Daha genis ve iyi anlatilmis bilgi icin: About Kiva

Miz miz miz

Biraz once iki hocamla konustum yazin burada olmam gerekip gerekmedigini. Ben aslinda bana funding verecekler mi, oyleyse ne zaman verecekler bunu sormak istemistim. Ama dediler ki, projenin zamanlamasi nedeniyle yazin cok sey olacak, o yuzden burada olsam iyi olurmus. Kesin olarak para almaya ne zaman baslayacagimi soylemediler ama. Yani en iyi ihtimalle temmuz ortasi ve agustos boyunca burada olmak zorundayim. Sonra da donem basliyor zaten. Simdilik 7-8 haziran gibi Turkiye'ye gidip, 7-8 temmuz gibi donmeyi hedefleyeyim bari.

Kendimi nasil da hazirlamistim bu yaz Turkiye'de olmaya. Nasil uzuldum, hayalkirikligina ugradim simdi anlatamam. Tatiller, insanlarla gorusme planlari, zeytinli rock festivali.. :( Tevekkeli degil cok uzak gelecek icin plan yapmamami soyluyor insanlar.

Su anki isyanim mi bilemem ama, burada daha fazla kalmamak istedigimi anladim cok iyi. Masterin bitmesine bir yil var asagi yukari, ve bana cok uzun bir sure gibi geliyor bu. Onumuzdeki mayisa kadar tezimi bitirmeye calisacam. Agustos'a kadar uzatanlar var ama ben bunu yapmak istemiyorum sanirim. Su anki ruh halimle buradan bir an once gitmek istiyorum, bir an once Turkiye'de olmak istiyorum. Kesinlikle hayalkirikligiyla verdigim bir tepki ama, yine de boyle dusunmeden edemiyorum.

Herseyin tam istedigim gibi olmasini nasil da istiyorum. Hersey tam benim kafamda planladigim gibi olacak. Ondan farkli birseyler olursa, sanki butun plan, ya da olan her neyse, tamamen bozulmus, bosa gitmis gibi geliyor. Yazin burada kalmaya verdigim tepki de tam bu nedenden.

Neyse fikre biraz daha alisinca sevmeye bile baslayabilirim burada olmayi.

Sunday, April 22, 2007

yazdan kalma bir gun

degil tabi tam olarak, cunku henuz yaz gelmedi. ama bugun hava gercekten cok guzel. aslinda tum haftasonu hava muhtesemdi. Dun ozellikle kendimi o kadar mutlu hissettim ki... Zaten brunch icin benim cok sevdigim bir diner'a gittik. Deluxe Town diner diye. Genelde cok kalabalik olur, ama sansimiza 15 dakika icinde bir masa bulduk, oturduk. Cok guzel bir kahvalti ettik. Oranin bir de cay menusu var. Cesit cesit caylari oluyor, ve demlikte getiriyorlar. Ben bu sefer russian caravan diye bir cay ictim. Sonra diger arkadaslarla bulusmak icin bir alisveris merkezine gidecektik, metroda hat degistirmek yerine, erken inip Boston Commons'da yuruduk bir yarim saat kadar. Hava sicakti, etrafta insanlar vardi, Istanbul'u biraz andiran bir sehirdeydim arkadaslarimla. Kendimi gercekten mutlu ve content hissettim.
Newbury Street'te yuruduk butun gun. Cok kalabalikti. Sanki insanlar sokakta yurumek icin siraya girmis. Gunun ortalalarinda Amrit aradi, bizi gormek istedigini soyledi, geldi katildi bize. O da tahmin ettigimden daha rahatti. Galiba etrafta baska insanlar olunca ozellikle beni cok iyi taniyan, daha rahat olabiliyorum.
Newbury St. uzerinde bir hint restoraninda yemek yedik sonra. Ve de onlarin ayran versiyonundan ictim. Red Sox maci vardi, o bitmeden eve donmekti amacimiz, ama yemekten ciktigimizda bitmisti, cunku etraf red sox sapkali insanlarla doluydu. Acikcasi beyzbolu hic sevmiyorum. Zaten cozmus degilim, cozmek de istemiyorum. Ama ozellikle New England'daki insanlarin bu red sox fanatikligini anlayamiyorum. Fenerbahce, Besiktas fanatikliginden ote yani yer yer.

Bugun de eve geldikten sonra dus alip yine disari ciktim. Zaten butun Amherst disaridaydi bugun. Oturup guneste kitap okudum biraz, kendi kendime eglendim. Bir de Los Angeles'a kadar gitmisken oradan da San Francisco'ya gitmek icin gaza getirdim kendimi. Bakalim, ne kadar tutar acaba boyle bir gezi?

Mutfakta balkonun onunde oturuyorum simdi. Bizim evin onunden tren yolu geciyor. Orada iki kiz dansoz kiyafetleri giymisler, birbirlerinin fotograflarini cekiyorlar. Ne kadar ilginc bir yerde yasiyorum ben ya. Yolun karsisindaki evde oturan bir adam da ucunda ates yanan sopalarla dans ediyor arada.

Ama yarin okul, is, toplanti falan basliyor tekrar. Evi toparlamak lazim. Haftaya da bizim misafirimiz olacak, gitmiyorum biryerlere bu sefer. Hadi bakalim. :)

Saturday, April 21, 2007

23 Nisan

Egiboy 23 nisanla ilgili bir yorum yazmis. Benim de aklima geldi, bu benim national holidayim deyip izin alsam mi acaba. Zaten cuma gunu de hastayim diyerek gitmedim ise, cunku orada degildim. Bir de aramayi unutmayayim diye elime not yazdim "call in sick" diye. Allahtan cikti elimden, yoksa pazartesi gunu komik bir durum olabilirdi.

Bir arkadasimin dogumgunu 23 nisanmis. Bu benim 5 yillik bir arkadasim, ve dogumgununu dun ogrendim. Bazen ne kadar da mal olabiliyorum. Zaten gecen sefer de Meral'in dogumgununu kutlamayi unuttum, ama tarihin farkinda olmadigim icin. Bir de Turkiye'dekilerin dogumgunlerini kutlamam sadece email, e kart ve arada da mesajdan ibaret oldugu icin, tarihlerini falan unutmak kolay. Ayrica, artik Facebook sagolsun, butun "arkadaslar"imin dogumgunlerini bana hatirlatiyor.

Ne kadar da daldan dala atlayan bir yazi olmus bu da.

Peki mine, senin dogumgunun ne zaman? :)

Waltham

Dun sabah saat 5:15'te uyanip, bizim labden, SODAR isi yapmaya gidecek olan bir kac ogrenciyle beraber Boston'a geldim. (Arada SODAR, ses dalgalari ve de Doppler shiftle ruzgar datasi almaya yarayan bir alet, bunun bir de LIDAR'i var, o da lazerle ayni isi yapiyor.) Saat 7:30 itibariyle Boston'da World Trade Centre'daydim. Oradan bir otobuse bindim, sonra iki adet metro degistirip Shannon'in evine vardim. Metroda yine farkettim ki ben toplu tasimasi guzel olan sehirleri cok seviyorum. Metroyla, kimseden beni biryerlere birakmasini istemeden, taksiye binmek zorunda kalmadan istedigim yere varmak ne guzel.

Daha yazacaktim ama birden hevesim kaciverdi. Dus alayim, kahvalti edeyim, sonra da cikip gezelim kizlarla en iyisi.

ek: Hatirladim yazacaklarimin bir kismini. Simdi iki dakika Mertcigimle konustum mesela, carsi iznindeymis, cok sevindim. Canim, cok az kaldi bitmesine askerliginin. Her ne kadar ben yazin gittigimde gorecek olsam da, sanki gidip ben karsilayacamisim gibi heyecanliyim. :)

Bir de, Lisa Waltham'da yasiyor, Amrit'in calistigi yer. Dun aksam ona bir restoranin yerini sormak icin aramistim, aa buralarda misiniz ben de gelip bir goreyim sizi dedi, boylece bulustuk. Yaninda iki ogrencisi bir de yakin bir arkadasi olan Amy vardi. Amy beni, ayrildigimizdan beri hic sevmiyor. Onunla konusurken bunu hissettim resmen. Hic yasamamistim boyle eski sevgilinin yakin arkadasindan soguk muamele gorme dinamigini, ilginc oldu.

Bir de dun aksam cok yedim, anlatamam. Hala tokum. :) Cok garip ya.

Thursday, April 19, 2007

Yumurtani nasil istersin?

Sahanda mi deplasmanda mi? :p

Komikaze.net'te vardi ayi esprileri, simdi baktim hala varmis, ben takip etmeyi birakmisim sadece. Tugba'yla okur eglenirdik, bir de Burcin'le. Hatta en azindan bir tane bulup oraya submit etmistik, hic sitede yer aldi mi bilemem tabii.

Bugun hava, butun hafta deli gibi yagmur yagmasindan sonra guzel. Paltosuz dolasabildim ve gunes gozlugu takma ihtiyaci hissettim. Bu sabah 8'de olan dersim, hoca okulda olmadigi icin iptal edildi, ben de ilk defa bir persembe saat 9 gibi okula vardim. Gittim campus centre'da kahve ictim, sabah sekerleri tadinda bir sabah programi izledim biraz. Boston'a bilet aldim. Bu yil son kez artik. Herkes bana cok gezdigimi soyluyor. Bu donem nedense gezdim gercekten. Evimde oturdugum bir haftasonu hatirlamiyorum son zamanlarda. Ama bu haftaki organizasyon aylardir var. Mezuniyetten beri ilk defa Amherst'ten cok yakin arkadaslarimla bulusacagim.
Minecim bak, ondan sonra soz, evimde oturacagim, Pioneer Valley'den adimimi disari atmayacagim Mayis ayi boyunca.

Bir de bu sabah, sabah sabah, sinirimi bozan insanlari dusundum. Cok fazla yok sinirimi bozan insan, zira benim sinirimi bozmak kolay bir is degil. Tekrar farkettim ki, eger birisinin yaninda kendin gibi davranamiyorsan, bir sekilde yani, hic karakteristik olmayan seyler yapmana neden oluyorsa birisi, uzak durmak lazim ondan. Bakin mesela, ev arkadasim. Uzak durmaya basladigimdan, alisverisimizi ayirdigimdan beri evde sinirlenen, bagirip kavga eden bir insan degilim.

Dun uzun zamandan sonra Levent'le konustum MSN'de. Cok konusmayinca unutuyorum bu insanlarin (bizim yil grubunun erkekleri demek istiyorum, Levent olsun, Erdem olsun, Fatih, Bunyamin olsun..) ne kadar eglenceli ve de geveze olduklarini. Bizim Levent'el cok havada bir guneydoguyu gezme planimiz vardi bu yaz. Ama Levent guneydogunun sicagi yerine Alaska'nin sogugunu tercih ettigi icin, bu yaz balikcilik yapacakmis orada. :) Onumuzdeki yaza da askerligini yapacagi icin, bizim gezi 2009 yazina kaldi. Bir de ben kendimi cok ileriye donuk planlar yapiyor sanirdim. Benim en uzak gelecekteki planim kasimda Ingiltere'ye gidip Onur ve Duran'i ziyaret etmek.

Bir de, song of the day: Let's spend the night together, the Doors.

Wednesday, April 18, 2007

Tasinma

MSN adresimden buraya tasinmayi deneyelim bakalim. Gorunum, listeler vs. konusunda kesinlikle daha cok secenek var. Fotograf albumleri sorununu da, simdilik en azindan, Facebook'taki albumlere linkler koyarak cozmeyi dusunuyorum. Hem boylece ayni fotograflari iki kere internete koymak zorunda kalmam.

Aslinda birden cok anlamsiz geldi bu blog isi. Ben sadece kendi hayatimdan bahsediyorum, mesela Caner gibi, Linux supermis tarzinda bilgi verici seyler hic yazmiyorum. Tez konumda biraz daha bilgi edinince belki yesil enerji ile ilgili birseyler yazarim.

Enerjiden bahsetmisken, Turkiye'de bu islerle ilgilenen birkac sirkete mail yollamistim. (Bu arada, e-posta ve mail demek arasinda kararsiz kaldim. Rahatsiz ediyor beni Ingilizce kelimeler kullanmak, ama bazen de Turkce karsiliklari cok komik geliyor.) Bir kismi bana cevap yazmis. Hic biri tabii ki gel bu yaz bizimle calis dememis ama, en azindan Turkiye'ye gelince sizinle tanismak isteriz demisler. Bir de Danimarka'daki bir grup arastirmaciya ayni sekilde yazdim. Ama onlardan ses cikmadi henuz.

Tekrar birseyler yazmaya basladim. Yani buradaki sevgili gunluk tadinda olmayan seyler. Ama daha buraya koymaya cesaretim oldugunu sanmiyorum.