Wednesday, December 26, 2007

and we're back,once more...um.. maybe

en son taa dilek bana geldiginde yazmisim. bu da 2 ay falan ediyor. o zamandan bu zamana sunlar oldu: biz dilek'le new york'a, oradan providence'a gittik, sonra ben turkiye'ye geldim, bu arada finaller oldu, bir de her egitim seviyesi icin 1 yil opt hakkim oldugunu ogrendim, oldukca mutlu oldum.

simdi, dilek de yazmis zaten, providence'ta cok guzel bir thanksgiving gecirdik. birsuru birsuru turk yemekleri yaptik, sonra raki ictik, ve feryaz'in arkadasi cengiz ud caldi, sarki soyledik. sonracigima, ece sirin dilek ve ben alisverise gittik, ece'ye nisanlanirken giymesi icin elbise baktik, bir yandan da ben birsuru alisveris yaptim.

hmm, turkiye'ye yeni geldim, yolculuk iyiydi, ilke ve sirin de yanimdaydi o yuzden hic sikilmadim yol boyunca, hatta, artik sasirmadigim bir sekilde, boston'da havaalaninda once amherst college'dan tanidigim bir turke, sonra da feryaz'in arkadasi avram'a rastladim. avram meger bizimle ayni ucaktaymis. paris'te 4 saatimiz vardi, havaalanini gezdik, guzel bir kahvalti etmek istedik ama guzel bir yer acik degildi indigimiz saatte. cikisimiz biraz tatsiz oldu cunku zavalli sirin'in midesi bozuldu. simdi evdeyim, dun gece tylenol pm icerek 3 gibi uyudum, yine 3 gibi uyandim.

yarin da 12 gibi uyanmayi planliyorum. yarin merve'yle bakirkoy'e gidecem, saclarimi kestirecem. aylardir bunu istiyorum, o yuzden cok heyecanliyim. cuma da caner, serkan, sirin, tugba ve umarim dilek erdem sahin ve de volkan'la bulusacam. o konuda da oldukca heyecanliyim.

Tuesday, November 13, 2007

misafir, gezme ve tabi yemek

gectigimiz haftasonunun olaylari iki kisinin blog yazmasina neden olmus, ben de yazayim o zaman dedim.

soyle seyler oldu bu haftasonu:
ve de boyle:



bu cuma Dilek geldi buraya, sanirim buraya geldigimden beri olan en guzel seylerdendi. gezdik, gulduk eglendik. sonra gazal'in dogumgunu oldugu icin cuma gunu diva's a gittik, dans ettik bir suru. ondan once de fas yemekleri yapan bir yere gittik. bir baklava yedik ki, turkiye'dekilere denktir. cok lezzetli nane cayi ictik bir de. ama dilek artist oldugu icin earl gray icti.

cumartesi gunu feryaz, ece ve ibo geldi providence'tan. bir guzel yemek yaptik, ruhumuzun turk annesi olan kismini tatmin ettik adeta. borekler, mezeler... bir de raki yanina tabi. o kadar mutlu oluyorum ki oyle yemeklerde. icki icip sarki soyleyip nefis seyler yiyince.. fotolarini da koydum zaten, yandaki listede.

finaller yaklasiyor, yapmam gereken o kadar cok sey var ki. nasil bitirecem turkiye'ye gitmeden bilemiyorum. dilek'e de soyledigim gibi biraz once telefonda, aslinda her donem sonunda bu panigi yasiyorum, donemin bitmesine 1 ay kala falan. ama her seferinde de bitiyor bir sekilde. ki simdi sadece 2 ders aliyorum, 3 ders alip da cok da yorulmadan donem bitirdigim de oldu. ama baslamak lazim bir an once, o ayri.

simdi aklimdaki en heyecan verici sey, cuma gunu boston'a, oradan new york'a gidecek olmam. new york'ta dilek'le bulusacam tekrar. boyle sik sik gorusmek o kadar iyi oluyor ki.

sonra zaten aralik, finaller... ondan sonra da turkiye. cok heyecanli, cok.

bunlar guzel yonleri hayatin tabi. bir de ara ara deli gibi bunaliyor oldugum gercegi var. bazen aldigim derslerden birinde oluyor. hoca dersi o kadar yavas anlatiyor ki, dikkatimi surekli toplamam imkansiz. bazen resmen ciglik atmak istiyorum derste. aksamlari da yer yer bunaliyorum, daraliyorum. eskiden hic vermedigim kadar sert tepkiler veriyorum. bagirip cagirmiyorum, ama kendime sasiyorum sadece. kendimle daha barisik, daha iyi anlasir oldugum icin oldugunu umuyorum bunlarin. icimden gelenleri cok tutmamanin iyi birsey olmasini umuyorum. oyledir degil mi?

Tuesday, October 23, 2007

bir baskasi

mine blog yazmis! boyle bunaldigim bir gunde iyi geldi.

yarin sinav var. feedback control systems. dogru duzgun calismaya baslamadim. sinav open book olacak ama yine de bu kadar kayitsiz olmama sasiyorum. yani resmen toplasan 2-3 sayfa okumusumdur kitaptan, odev sorularina da soyle bir bakmisimdir. notlara bakmaya baslamadim bile. of. panik bile olamiyorum, garip degil mi

sonra turkiye'de olanlar cok canimi sikiyor. cok uzuluyorum, cok korkuyorum. neler olabilir diye dusunup gercekten cok korkuyorum. of cok sinirim bozuldu, yazamiyorum bile.

tatsiz tuzsuz bir yazi oldu bu da. biraz sikintili 1-2 gun geciriyorum, sinavim bitsin, haftasonu biryerlere gideyim. pof.

bir de birazcik korkumu gideren girisimlerden biri: Irkciliga ve Milliyetcilige Dur De!

Tuesday, October 2, 2007

off off

ben artik haberleri okuduktan sonra bir turlu rahat edemiyorum. Hrant Dink'in katillerinin davasi ertelenmis yine, yine bir sey olamamis. Sonra bir de Perihan Magden'in bugunku yazisini okudum uzerine. Okudukca sinirleniyorum, Dink gibi biri, ya da herhangi biri, nasil da goz gore gore olduruluyor anlamiyorum. Birseyler yapmali diye dusunuyorum, cok uzuluyorum bir de, cok. Yeni, ya da sadece bana ozgu bir his degil bu, biliyorum. Bu yuzden de cok bahsetmek de anlamsiz bundan. Insanlar uzuluyor cok, benim kadar, benden de fazla. Oturup aglamak istiyorum ama.

Sonra Myanmar'da olanlari okuyorum. Binlerce kesis oldurulmus diyorlar. Binlerce insani, hem de dunyevi hayattan cekilmis insanlari, kamyonlara doldurup, ormana goturup oldurmusler. Binlercesini. Buradan yapabilecek sey cok az. Yuruyusler var, katilinabilir. Protesto edilebilir. Ama sonra? Onca insan olecek yine de... Orada yasamis bir arkadasim vardi Amherst'de. Onun anlattiklariyla, gazetelerden okuduklarimi bagdastiramiyorum, ayni anda dusunemiyorum.

Eskiden haberleri okuduktan sonra, kisa surede kurtuluyordum bu havadan, kendimi suclu hissede hissede. Artik daha uzun suruyor kendime gelmem.

Friday, September 28, 2007

ondan sonra

Yazmayali soyle oldu arkadaslar. Gecen haftasonu Boston'a, oradan da Providence'a gittim. Boylece Feryaz, Yunus, Burak ve de (yeni tanistigim, inanctan yeni mezun) Burkay ile birlikte Ekim ve de onun erkek arkadasi Eren'i de gormus oldum. O haftasonundan fotograflar da burada. Amherst'te olmaktan o kadar bunalmistim ki, oraya gitmek, sarki soylemek, raki icmek falan cok iyi geldi.

Gunler cok hizli geciyor, tam olarak ne yapiyorum, onca zaman nereye gidiyor bilmiyorum. Sikayetci degilim aslinda, ama yer yer endiseleniyorum cok anlamsiz seylerle ugrasiyorum diye. How I met your mother dizisinin yeni sezonu basladi, artik bir televizyonumuz oldugu icin, rahat rahat izleyebiliyorum. Yine cok eglenceli, kahkaha atarak izledigim nadir dizilerden. Sonra bir de Heroes basladi yeniden. Yalniz televizyon seyretmenin soyle bir kotu yani var, reklamlarda falan yeni dizileri goruyor insan ve daha da cok oturup izleyesi geliyor. Pushing Daisies diye oldukca ilginc gorunen bir dizi var mesela, haftaya onu da seyredecegim. MIB'nin yonetmeni yapiyor diziyi. Hah, bir de son olarak Sirin (ev arkadasim) sayesinde de Grey's Anatomy izledim ilk kez dun aksam. Takip etmek isteyen varsa, bekleriz, cay icip dizi izlemeye. Ayrica internetten de turk dizilerini takip ediyoruz. Hatirla Sevgili, bir de yeni baslayan Bicak Sirti.

Caner'in facebookta yazdigi bir nota cok takildim. Orhan Pamuk Istanbul'u anlatirken huzun kelimesinden bahsediyor, Caner de inanc icin hasret kelimesini kullanmis. Cagatay da bahsetmis bundan biraz, ingilizcede bu kelimeleri anlatmaya calismak cok zor. Ben Pamuk'un Istanbul kitabini okumadim ama Amrit beni ziyarete gelmeden once Istanbul'a, okumaya baslamisti, o anlatmisti bana bu huzun meselesini. Hasret de oyle bir kelime degil mi, nasil cevirirsin ingilizceye? Longing? Missing? Desiring? Boyle kelimeler beni buyuluyor adeta. Gonul de oyle bir kelime, can da, gurbet de...

9 ekimde sertab erener & fahir atakoglu konseri var new york'ta. Sirin'le beraber gidiyoruz. Hatta 1 gun onceden gidip new york'ta da gezecegiz. en son new york'ta gittigim konser, su jazz made in turkey festivaliydi ve yillar onceydi. oldukca heyecanliyim.

bir de, yaklasik 2 saattir ofiste bilgisayar basinda oturuyorum ama hic is yapmis degilim.

Monday, September 17, 2007

turk yemegi, turk piknigi, turk...

Bu aralar o kadar cok Turkce konusup, Turkiye'yle ilgili seyler yapiyorum ki, Amerika'da olmamin pek bir onemi yok gibi. Zaten ev arkadaslarimin da turk olmasi bu konuda onemli bir etken. Dun mesela, turk piknigi vardi, herkes yemekler yapip getirmisti. Bu tip organizasyonlari dusununce aklima hep Adi: Aylin adli kitap geliyor. O kitabi cok zevk alarak okumustum, New York'ta yasayip, arada gorusen turklerden bahsediyordu bir kisminda. O tarz bir topluluk icinde miyim simdi acaba? Cok garip geliyor acikcasi.

Hala huzursuzum, halsizim.Sabah yataktan kalkmak istemiyorum cogu zaman. Ofise gelip is yapmam lazim mesela, ama hic bir istegim yok bu konuda. Artik yapmak zorunda oldugum icin odevime basladim, bir yandan da baska bir dersin odevlerini notluyorum. basim surekli agriyor, gozlerim kapaniyor, sanki uykusuzum gibi ama aslinda bol bol uyudum. uff.. boyle hissetmeyi hic ama hic sevmiyorum ama nasil kurtulurum bu halden onu da bilmiyorum.

acaba havalar soguyor falan diye mi vucudum boyle bir tepki veriyor?

ekim basinda new york'ta sertab erener ve fahir atakoglu'nun konseri var, sirin'le beraber gidecegiz. bu bak, beni oldukca neselendiriyor.

uff, eve gidip biraz uyusam, uyansam, ise yarar mi acaba?

Monday, September 10, 2007

and we're back

yazmayali cok olmus. oldu daha dogrusu, yazmadigimin farkindayim. aklima geldi geldi ama bir turlu yazasim gelmedi. en son 20 agustosta yazmisim, o zamandan beri cok sey oldu.

dilek geldi, ben dilek'e gittim.
ona da bana da cok iyi geldi bu tabii. onun burada olmasina hala alisamadim. mesela kis tatilini dusununce aklima hemen dilek'i ararim diye geliyor, sanki hala istanbul'daymis gibi. yeni evini gordum, college park cevresini gezdik, dc'ye gittik. onun bolumunden insanlarla tanistim, benim universiteden iki arkadasimla bulustuk, filmler izledik. oldukca guzeldi yani.

sonra geri geldim. bu arada bir de sirin geldi hayatima tabii. bir de bilge. bunlar benim ev arkadaslarim.

bu foto (en alt) da eve tasinma maceramizin ilk gununun aksami.

dersler basladi. aldigim dersler aslinda hic aklimda olmayan, yani aslinda alacak ders bulamadigim icin aldigim dersler, ama yine de oldukca ilginc.

uff, yazarken de tadim yok. canim sikkin, belki buraya yazarsam acilirim diye yazmaya baslamistim. ise yaramadi gibi.

birseyleri ozluyorum, anlayamiyorum ama neyi. neyin eksikligini duyuyorum ki bu kadar? cunku bulmaya calistikca daha cok kafam karisiyor. her neyse. hayat guzel ama yani. iki adet eglenceli hatunla yasamak guzel.

Monday, August 20, 2007

amherst'tan bildiriyorum

yazmayali ne kadar cok olmus. yaz mevsiminin bekledigimden oldukca hareketli gecmesine verebiliriz bunu galiba.

bu haftasonu tasinacagim icin toparlanmaya basladim. ev arkadasim evden dun cikti, simdi evimi o kadar cok seviyorum ki. :) salonda sadece koltuk, hali ve benim kitap rafim var, oda adeta buyudu, orada oturmayi cok seviyorum.

bu haftasonu ilke belini incitti cok kotu, o yuzden hep onunlaydim. ayaga bile kalkmakta zorlaniyor canim, yazik. simdi daha iyi tabii ama. bir de okulda basladigimiz offshore wind farm projesi bu hafta birden bire hiz kazandi. serkan burayi okuyor mu bilmiyorum ama, tam da ondan yardim isteyecegim bir konu. denizin altini tariyoruz, uygun zemin bulabilmek icin. sonra ben de (hic anlamadigim) o datalara bakip turbinleri buraya buraya ve buraya koymak istiyoruz diyecem.

kardesim kadir has uluslararasi iliskiler'e girmis. cok endiseliydi, cok sevindim o yuzden. istanbul olmasi da annemleri cok sevindirdi. insallah hersey cok iyi gider. ben de cok rahatladim tabii. ama diyorum ki keske simdi orada olabilseydim. internetten, telefonla falan haberlesiyoruz ama tabii ki ayni sey degil.

internetle bol bol haberlestigim baska biri de dilek! dilek buraya geldi, bilgisayar aldi, her gun uzun uzun skypetan konusuyoruz. en kisa ve uygun zamanda da gorusecez. hatta ekim de gidip gorme istegi belirtti (cumleye bak!) onunla da gidebiliriz yani.

Sali gunu Begum geliyor, carsamba ev arkadaslarimdan biri Sirin. Sonra bu haftasonu evi bosaltiyorum, sonraki haftasonu da tasiniyorum. Ondan sonra da bir adet Blonde Redhead konseri, bir adet de Worcester'da housewarming partisi var. Ben de bir housewarming partisi dusunmeye baslayabilirim bence.

Boyle yogun olmayi seviyorum, cunku bos zamanlarimin degerini cok daha iyi anliyorum. Elimde kitapla oturunca, uzun bir gunden sonra, o kadar mutlu oluyorum ki. Uzun zamandir hissetmedigim kadar iyi hissediyorum kendimi yani.

Bir de nispeten az tanidigim insanlarin yaninda daha rahat, daha konuskan olmaya basladigimi farkettim ve kendime cok sasiyorum. Eskiden konusacak laf bulmak icin gerilirdim, simdi yine biraz panik olsam da cok daha rahat davranabiliyorum.

Dun Ilke ve Deniz'le the Day I Became a Woman diye Iran yapimi bir film izledim. Tam bekledigim gibi degildi, nedense hikayenin tek bir kadin uzerine yogunlasacagini dusunmustum, ama onun yerine uc ayri kadin ve uc ayri hikaye vardi. Ben filmi cok begendim, bu tarz filmleri sevenlere tavsiye ediyorum.

Bir de bugun Heroes izlemeye baslayacam, onu da izledikce bildiririm.

Tuesday, August 7, 2007

yuzmek ne guzel

Hani bazen, tatildeyken mesela, yani gunleri dusunmek, tarihleri aklinda tutmak zorunda degilsen, bugunun hangi gun oldugunu unutursun ya, yaklasik bir haftadir ben oyleyim. Gecen carsamba, bir kule calismasina gittim, Merve'nin deyimiyle amelelik yaptim yani. Hakli ama, bizi gorenler doktora ogrencisi oldugumuzu akillarina bile getirmezler. Hele isimiz bittikten sonra, oglen yemegi icin bir restoranda durunca bizi kesinlikle isci saniyorlardir. O gunden beri, kafamdaki takvim bozulmus durumda. Bugunu mesela, cuma sandim durdum butun gun. Oysa cuma Boston'a gidecegim ve bir yandan da biliyorum daha 2-3 gun oldugunu.

Haftasonu buradaki lisenin acik havuzuna gittik, Ilke, Deniz ve ben. Yazin havuza gitmek bana hep Dilek'i hatirlatiyor. Biraz yuzdum, biraz karardim. Sonra aksam yemegi icin bize geldik, sucuklu yumurta yedik ve de Ilke'nin Turkiye'den getirdigi Efe 3 distile rakiyi ictik. Deniz 3 duble icti sanirim, kalanini da Ilke ve ben bitirdik. Gecenin sonunda bagira bagira Sezen Aksu sarkilari soyluyorduk. Hatta biraz agladik bile ara ara.

Bugun yine havuza gittik ve cook uzun zamandir ilk defa uzun uzun yuzdum. Yani benim standartlarima gore uzun bir sure. :) STFA'da Canan Hanim'in verdigi derslerde ve onun zorlamalariyla o havuzu deli gibi gidip geldigimizden beri, ki bu hazirlik ve orta 1'de oluyor sanirim, dogru duzgun yuzmemistim. Yuzdukce yuzesim geldi adeta.

Size de oluyor mu? Bazen dusunurken, buraya yazacak bir seyler geliyor aklima. Birden aklimda yazmaya basliyorum. O kadar hosuma gidiyor ki yazdiklarim, bunlari bir ara oturup aktarayim diyorum. Ama tabii ki bilgisayar basina oturana kadar unutmus oluyorum dusunduklerimi, kurdugum cumleleri. Bu insanlara e-mail falan yazarken de basima geliyor. Birine aklimda bir mail yaziyorum, ve sonra onu tamamen unutuyorum. Sanki yazip gondermiscesine tatmin oluyorum.

Bu haftasonu Dilek geliyor Amerika'ya. Ben de cuma gunu Boston'a gidiyorum, cumartesi de Yunus ve de Zeynep'le bulusuyorum. Zeynep'i 3 senedir gormedim. Yunus'u da mayista gordum herhalde. North End'e gidecegiz galiba, birsuru Italyan lokantalarinin oldugu bir yer. Bir arkadasim italyan mafyasinin da oldugunu soyluyor.

Bu ayin sonunda tasiniyorum. Bati kiyisina tasinan bir arkadasimdan bir komodin aldim. Simdi buyuk planim bu komodini zimparalamak ve de sonra mora boyamak. Eger biraz daha gaza gelirsem calisma masami da yesile boyamak istiyorum. bunlar hic para vermeden edindigim seyler oldugu icin sonucun kotu olmasini goze alabiliyorum.

Kadinin Adi Yok'tan sonra, Duygu Asena'nin (sanirim) ikinci kitabi olan, Aslinda Ask da Yok'u yeni bitirdim. Kadinin Adi Yok'a bayilmistim. Benim kadin olmak, esitlik vs. gibi konulardaki dusuncelerimi zorlamisti ve fikrimi oldukca degistirmisti. Aslinda Ask da Yok'u da benzer bir amacla okudum. Kitap cok guzel ama ne yazik ki ayni deneyimi yasayamadim. Ana karakteri bir turlu sevemedim, bu yuzden de yaptiklarina objektif olarak bakamadim. Aslinda bu kitapta karakter 40'li yaslarinda ve de bir cocuk sahibi oluyor. Belki bu deneyimleri henuz yasamadigim icin kitapla iyi bir baglanti kuramadim.

Simdi, God of Small Things'i okumaya baslayacagim. Yazar hakkinda cok iyi seyler duydum.

Bir de su var ki, yuzme insani oldukca yoruyor, uykusunu getiriyor...

Friday, August 3, 2007

aurgasm: Your favourite music you've never heard

Sevdigin tarzda ama yeni muzik arayanlar icin bir site: aurgasm.us. Blog formatinda, bir suru yazar var. Biri benim arkadasim, benim de oyle haberim oldu bu siteden zaten. Ilhan Ersahin ve Love Trio ile ilgili yazi onun. Benim gorduklerim genellikle caz, reggae ve hip-hop tarzinda gruplar ama belki daha farkli seyler de vardir. Unutmadan herkese tavsiye etmek istedim.

yaz bitti bitecek

dun soyle bir sey oldu, kucuk ama kafama takilan. benim odamin oldugu binadan cikmis yuruyordum, birisi ban"Hi" dedi. Ogrenci degil, kim bilmiyorum. Donup baktim, el salladi. Ben de el salladim. Sonra o I like your hair dedi bana, ben de tesekkur ettim, sonra da I like yours dedim yururken. Interaction bu kadar. Ama adama el salladigim andan itibaren bir yandan da endiselenmeye basladim. Ya simdi bu adam beni her gordugunde konusmak isterse, ya ona asildigimi dusunurse, ya pesimi birakmazsa diye. Oysa ne alakasi var, gormeyecem buyuk ihtimalle adami bir daha. Ama o kadar icime islemis ki tanimadigim erkeklerle konusmamam gerektigi, gulumsersem bile bunu yanlis anlasilabilecegi,.. bir de tabi yolda laf atan hatta takip eden tipler. dun durup durup bunu dusundum.

Onun disinda, hayatta neler oluyor... Gecen haftasonu New York'taydim. Hem Amrit'le dolandim sehirde, hem de bir muzikale gittim. Cok eglenceliydi cok.

Bu haftasonu da buradayim. Yarin Ilke'yle havuza gidecez, sonra aksam da oturup bizim balkonda raki icecez. Onun icin de once turk marketine gidip beyaz peynir, kavun falan alacaz.

Butun bu planlar eger ben bisiklete binebilirsem cok daha guzel olacak. Uff, cok korkuyorum. Binmeyi biliyorum ama 11 yasinda bizim cikmaz sokakta binmistim en son. Alismam, korkumu yenmem cok zaman alir mi acaba.

Dilek cok yakinda geliyor. 1 hafta sonra burada hatta. Onu da gormek istiyorum bir an once ama biraz zor olacak gibi buradan DC'ye ulasim. Off, bu ulkede heryere ulasim zor arabasiz zaten.

Bir de denize gitmek istiyorum. Kumsalda guneslenmek istiyorum. Tatil istiyorum. Ama yaz bitmekte, ben ne zaman nereye gitsem ki. Gerci Miami'ye falan gidebilirim gayet, kis olsa bile. Belki Dilek'i de kandirip bir uzun haftasonu florida'ya giderim. Dilekcim? :)

Friday, July 27, 2007

Sikintili

Dun aksamdan beri adeta hareket etmek istemiyorum. Yorgun degilim fiziksel olarak, ama hic birsey yapasim yok. Ofisten cikip eve gittim dun, Merve'yle biraz konustum, sonra da kosmak icin hazirlanip disari ciktim. Aslinda gecen hafta basladigimdan beri kosma isi kolaylasiyordu gitgide, ama bu sefer ilk gunku kadar bile kosamadim. Eve gelip, resmen zorla dusa girdim. Aksam Ilke'ye gittim is yapmaya ama cenem dustugu icin ne kendim birseyler yapabildim ne de ona is yaptirdim.

Bu sabah da yine oyle hevessizim. Projesini devralip devam ettirecegim cocugun bugun son gunu, ve benim ona sormam gereken sorular var. Ama kalkip da yanina gitmek hic gelmiyor icimden. Tam olarak tembellik de degil bu, cunku su icmek bile istemiyorum, oyle bir hevessizlik yani.

Saat 12 olsun da, yemek yiyeyim sonra da gidip otobuse bineyim istiyorum New York'a giden. Yarin hayatimda ilk defa Broadway'de bir muzikale gidecegim. Amherst'ten, cok da yakin arkadasim olmayan bir cocukla. Ondan once de Amrit'le New York'ta dolasacagiz, bir sergiye gidecegiz.

Merve tercihlerinin cogunu yapmis. Ilk baslarda cok geriliyordu, nasil yapcam ben bunu diye, cunku sistem sanirim daha da cok karismis. Ben hic yardimci olamiyorum cunku ne puanlamadan haberim var, ne de lisede TMci olmadigim icin bolumlerden. Mert ve Erkan'dan yardim istedik ama bilmiyorum onlarla konustu mu Merve. Dersaneye (dershane?) gitti sanirim, oradaki ogretmenlerle konustu. Istanbul, Ankara, Eskisehir, Izmir, Canakkale, Kocaeli, Bursa yazmis. Annem uzaklara gidecek diye cok endiseli. Ben buraya gelirken de bu kadar endiseli miydi acaba?

Iki saatim kalmis gitmeden once, bari gidip cocukla konusayim, ogreneyim bu isler nasil oluyor.

Sunday, July 22, 2007

dogumgunu, havaalani, secimler

Bu yil ilk defa Amerika'daydim dogumgunumde. Her yaz Turkiye'de oldugum icin dogumgunumde de mutlaka orada oluyordum, genelde de annemlerin yaninda. Bu da degisik bir deneyim oldu. Cuma gunu Amrit buraya geldi, onunla bara gittik, biraz ictik, gayet guzel bir aksam oldu. Dun aksam da bizim evde parti vardi. 7-8 kisi oturup ictik aslinda, parti dediysem.. Fotograflari burada.

Nereden aklima geldi bilmiyorum, ama eskiden birileri yurtdisina ucarken ugurlamaya giderdik biz hep. Ya da daha dogrusu, beni ugurlamaya gelen cok olurdu mesela. Hatirliyorum Serkan parlak gelmisti bir kere, ilk giderken ben caner gelmisti. Tugba, Julide falan gelirdi. Gerci Tugbacim istanbul'da olsa yine gelir de. Bir kere Hulya gelmisti. Ya simdi giden gelenler cok artti, ya da artik alisildi gidip gelmelere, o kadar buyuk olaylar olmuyor. Ikisi birden buyuk ihtimalle.

Secimler de bugun yapildi. Hayirli olsun. Bakalim bundan sonra ne olacak? AKP hukumeti kuruyor, ama en azindan iki parti daha var mecliste, sadece CHP'nin muhalefet olmasindan iyidir bence. Bundan sonra neler olacak, cumhurbaskani secimleri mesela, merak icindeyim.

Tatsiz bir yazi oldu bu biraz. Daha eglenceli yazilarla geri donmek dilegiyle.. :p

Sunday, July 15, 2007

he's a fool and don't i know it...

Ne kadar guzel bir sarkidir bu, bewitched, bothered and bewildered, hem de ella fitzgerald'dan:

After one whole quart of brandy
like a daisy, I'm awake
With no Bromo-Seltzer handy
I don't even shake


Men are not a new sensation
I've done pretty well I think
But this half-pint imitation
Put me on the blink


I'm wild again, beguiled again
A simpering, whimpering child again
Bewitched, bothered and bewildered - am I


Couldn't sleep and wouldn't sleep
When love came and told me, I shouldn't sleep
Bewitched, bothered and bewildered - am I


Lost my heart, but what of it
He is cold I agree
He can laugh, but I love it
Although the laugh's on me



I'll sing to him, each spring to him
And long, for the day when I'll cling to him
Bewitched, bothered and bewildered - am I


He's a fool and don't I know it
But a fool can have his charms
I'm in love and don't I show it
Like a babe in arms


Love's the same old sad sensation
Lately I've not slept a wink
Since this half-pint imitation
Put me on the blink


I've sinned a lot, I'm mean a lot
But I'm like sweet seventeen a lot
Bewitched, bothered and bewildered - am I


I'll sing to him, each spring to him
And worship the trousers that cling to him
Bewitched, bothered and bewildered - am I


When he talks, he is seeking
Words to get off his chest
Horizontally speaking, he's at his very best


Vexed again, perplexed again
Thank God, I can be oversexed again
Bewitched, bothered and bewildered - am I


Wise at last, my eyes at last,
Are cutting you down to your size at last
Bewitched, bothered and bewildered - no more


Burned a lot, but learned a lot
And now you are broke, so you earned a lot
Bewitched, bothered and bewildered - no more


Couldn't eat, was dispeptic
Life was so hard to bear
Now my heart's antiseptic
Since you moved out of there


Romance, finis.
Your chance, finis.
Those ants that invaded my pants, finis.
Bewitched, bothered and bewildered - no more


ella fitzgerald, frank sinatra bir de fikret kizilok dinleyerek ders calisiyorum. ya da calisacagim daha dogrusu.

Cok guzel bir haftasonu gecirdim. Burada olmaya alisiyorum yavas yavas, o kadar cok sikilmiyorum artik yani. cuma aksami, sonunda, das Leben der Anderen'i izledim. Cok begendim ama bekledigim gibi degildi hic. Sanirim Alman sinemasi hakkinda onyargilarim var. Ya ikinci Dunya Savasi'yla ilgili olacak, ya Tom Tykwer'in yonettigi, bol bol sembollerin kullanildigi filmlerden olacak ya da Fatih Akin'in filmleri gibi olacak. Bu ucunden de degildi. Aslinda en cok Goodbye Lenin'e (the girl from Ipanema, Sinatra, bu da ne kadar guzeldir, ne kadar insana ic cektirir) benziyordu. Oldukca uzun olmasina ragmen kesinlikle basindan sonuna kadar ilgimi cekmeyi basardi. Sonra cumartesi gunu Ilke ve onun kuzeninin esiyle Boston'a gittim, Shannon'la bulustum. Onunla da son Harry Potter filmini izledik. Mert bana simdi de sutunu ic yat dese bile, ben Harry Potter'i seviyorum. Butun kitaplarini defalarca okudum, filmlerinin de bundan bir onceki disinda hepsini izledim. Son kitabi da buyuk bir heyecanla bekliyorum.

Gectigimiz hafta okumam gereken ama bir turlu okuyamadim 2-3 tane makale var. Bu gece en azindan bir kismini bitirmem lazim.

Son sarki da, What Now My Love, Sinatra.

Saturday, July 14, 2007

Turkiye'de ruzgar santrali

Zorlu holding GE Energy ile birlikte 135 MWlik bir santral kuracakmis Osmaniye'de. Haber burada.

Cok yazmaya zamanim yok simdi ama cok heyecanlandim, cok. Emre'ye de tesekkur ederim bana haber verdigi icin.

Tuesday, July 10, 2007

Being a grad student

Kac zamandir hic yazasim yok buraya. Zaten bugunlerde pek bir seyler yapasim yok. Amherst yazin cok sakin. Aslinda guzel, huzurlu. Ama yapacak az sey var.

En son taa Dalaman tatilinden once yazmisim. Gittik kardesimle tatile, bir guzel eglenip dinlenip geri geldik. Dalaman biraz sikici bir yer, denize kiyisi var ama bizim alistigimiz gibi tatil yeri degil. Biz yillardir Akcay'a gidiyoruz ve bir de ben simdiye kadar orayi begenmiyordum yapacak birseyler yok diye. Dalaman'i gordukten sonra fikrim oldukca degisti tabii ki. Bir gun orada kaldiktan sonra Gocek'e gittik. Gocek de sirin bir yer. Kumsali olmamasi biraz kotu, ama onun disinda gayet hos. Guzel bir carsisi var, oteller nispeten ucuz.

Sonra Istanbul'a donduk. Selim Sesler diye mert sayesinde adini duydugum bir klarnetciyi dinlemeye gittik bir aksam. Tam da ben buraya gelmeden onceydi, o yuzden cok iyi geldi bana. Bol bol dans ettik, ictik eglendik. Bekledigimden daha fazla insan geldi, birsuru kisiyi gormus oldum. En hos kismi da Zehra'yla beraber cok eglenmem oldu.

Buraya gelince de once bir aksam Amrit'te kaldim, cunku Amherst'e giden son otobusu kaciriyordum. Onu gormek de cok iyi geldi. Keske New York'ta biraz daha kalabilseydim. Pazar aksami da Ocean's 13'i seyrettim. Cok eglenceliydi, oldukca begendim. Gerci sinemada izlemeye gerek yok. Simdi Ocean's 12'i izlemek istiyorum. Bir de Harry Potter. Bir de aylardir izlemek istedigim V for Vendetta var tabii. Onu bu aksam evde izlerim buyuk ihtimalle.

Sunday, June 17, 2007

cok sukur...

turkiye'ye gelince internete girme, bloga yazma, mail kontrol etme, facebookta dolanma frekansim azaliyor, bununla birlikte telefon kullanma, mesaj atma ve uyuya kalma frekansim deli gibi artiyor.

en son inanc donusu yazmisim. o haftasonu yasadigim mutlulugun uzerinde birseyler yasamak zor aslinda, ama bu hafta da cok guzel gecti aslinda. hangi gundu, persembe miydi neydi, once kardesimle cevahir'e gidip biraz alisveris yaptik, sonra mert de bize katildi. taksim'de volkan'la da bulustuk. gencler zaten cok eglenceli :) . daha sonra dilekcigim, erdem, mert'in (eh ve de benim zeytinli'den arkadasim) onur (bu arada zeytinli rock festivali olacakmis, agustos basinda. buhuhu. mert ve onur kesin gider, bir de tugba'yi alirlar yanlarina. ben de anlatabildigim butun inanclilara anlattigim icin bu festivali, daha fazla insan da gider. ben de ofisten onlarin yaptiklarini dinler, fotolarina bakar, deli olurum.) aksama donecek olursak, sonradan duran ve onun swarthmore'dan bir arkadasi geldi. sanirim simdilik kimseyi atlamiyorum ama bilemedim. minecim de geldi tabii ki gazal'la beraber. hah sonra da karaoke organizasyonu olacakti, ama acikcasi bar beni hayalkirikligina ugratti. orada hulya'yi ve ezgi'yi gordum biraz ama o kadar sicak ve bunalticiydi ki, cabucak ciktik oradan. volkan ben ve dilek nevizade'ye gittik, mert yanimizdan ayrildi. sonra sahin geldi sonra da dilek bizi arabasina atip eve goturdu. sariyer'de de sahin dilek ve servet'le kisa da olsa cok keyifli bir aksam gecirdim.

levent de alaska'ya gidecek yakinda. cuma gunu de onu gordum 1 saat kadar. o arada da erkal, ozcan, erdem ve enis'i gordum. o arada cok yorgundum gerci, pek anlamadim ne konustuk ne ettik ama gormek guzeldi herkesi.

hah bir de cuma gunu eve donerken farkettim ki, 80lerde kaldigini sandigim dolma sac modeli geri donmus arkadaslar! onden bir tutam saci alip, 2-3 kere kivirip sonra da bir tokayla tutturmak suretiyle elde edilen dolma modeli, 80lerde annemlerin ragbet ettigi bir sac modeliydi. simdi bizim yaslarda kizlarda rastlaniyor.

bugun de oss vardi. kardescigim girdi, ve guzel gecmis, yuzu gulerek cikti. bir de mert girdi tabii, onunki de guzel gecmis nispeten. cok sukur de bunun icin. :) merve'ye kac aydir sozum vardi, beraber icmek icin. bugun nevizade'de ictik bir guzel. ne yazik ki istedigi kadar sarhos olamadi ama olsun, o da olur ne de olsa.

simdi de oyle yorgunum ki. zaten butun gun uyukladim. neden bu kadar yorgunum ki? gezmekten baska pek birseyler yapmiyorum.

sali aksami kardesimle dalaman'a tatile gidiyoruz. haftaya pazartesi burada olacagim. heyecanla bekliyorum kafa dinlemeyi rahat rahat.

Monday, June 11, 2007

inanc

Bu sefer o kadar cok zevk aldim ki okulda olmaktan. Gecen yaz gittigimde de cok guzeldi, hatta hic ogrenci olmadigi icin daha da ozgurduk, sabaha kadar terasta oturmustuk falan ama, nedense bu sefer daha cok eglendim.

Once havaalanina gidip Ozge, Sirin, ben Yasemin, Gul'u aldik. Orada hic fotograf cekmemisim ama, Sirin cekmis olmali, o da firsat bulunca koyar bir yerlere. Sirin orada bizden ayrildi. Biz de yoldan Ekim'i de alip okula gittik. Gider gitmez ilk Mertcigimi gordum bir kere, sonra birsuru insan. Mert'i o kadar ozlemisim ki. Hepsini teker teker hatirlamam imkansiz, ama gelir gelmez, o kadar cok sevdigim insani bir arada gormek cok iyi geldi bana. Okuldakiler de bizi cok iyi agirladilar, gozlemeler, turk kahveleri ikram ettiler, Albayraktar yatakhanesinin yanindaki cimlerde oturup muhabbet ettik, ihale oynadik. Sonra ogrencilerin halk muzigi konseri vardi. Cok cok basariliydilar.

O arada Dilek, Sahin, Julide ve Ezgi geldi. Hepberaber Erkan Ogur konserini dinledik. O da muhtesemdi. Arkasindan da giden bir grup insani yolcu edip, Meryem hanima caya gittik. O kismi da cok guzeldi aksamin ama, gece ikiye kadar yirmiye yakin insanin orada olmasi bence ayip oldu.

Ertesi gun de field day varmis, oraya gidip baktik biraz, Erdem'le bol bol sarki soyledik, oglen yemegi yedik, sonra da 6-7 kisi trenle Istanbul'a donduk. Taksim'de Tugba'yla bulustuk. Onu ilk ve son gormem oldu bu bulusma da bu yaz. Buhuhu. Gece eve dondugumde zor ayakta duruyordum ama. O kadar yorulmusum ki. Ama dolu dolu yasadigim bir reunion oldu.

Is bulmaktan, referanslardan falan bahsediyorduk bir ara. Erkal nasil referans aldigini anlatti. Hic tanimadigi bir adamdan, bir milletvekilinden galiba, bir referans almis. Adamin yardimcilarindan biri imzalayip vermis. Adam Erkal'i tanimiyor tabii ki. Ve Erkal'i ise alanlar da bunun tamamen bir formalite oldugunu biliyorlar. Yani ortada Erkal'la ilgili soylenmis bir sey yok, ama bu referans ise yariyor. Turkiye'de isler gercekten boyle mi donuyor? Acaba Amerika'da da mi boyle donuyor? Ben is basvurusu yaparken hocalarimdan almistim referans, ama belki baslangic pozisyonlari icindir sadece bu yontem.

Iki gundur de evde bol bol uyumakla zaman geciriyorum. Birazdan da anneannemlere gidecez yemege, heyecanla beklemekteyim.

Persembe aksami da herkesi karaokeye bekliyorum. Begum'le olan performansimizin uzerine cikamam ama.. :)

Friday, June 8, 2007

Istanbul'dayim

Bu sabah geldim Istanbul'a. Cok uzun bir yolculuktan sonra. Los Angeles'tan Charlotte'a, oradan JFK'e, oradan da buraya. Iki aksam ucakta gecti yani. En azindan uyuyabildim.
Los Angeles da cok guzeldi. 3 gun boyunca, her anim o kadar doluydu ki, ne maillere bakabildim, ne haberlere. Dunyadan tamamen kopuk, baska birsey dusunmeye bile zamanimin olmadigi 3 gun gecirdim. Oyle dolu dolu yasamayi ozlemisim. Cok fazla insanla tanismadim ama bir suru calismak isteyebilecegim yer oldugunu ogrendim. Avrupa'da calisan, oldukca buyuk birsuru firma varmis. Suzlon diye bir tane var ozellikle, Ispanya, Fransa, Hindistan'da falan ofisleri var. Bir dahaki konferansta daha detayli bilgiler alacam.

Yarin da Inanc'a gidiyorum. Tam olarak ne zaman, nasil bilemiyorum gerci. Servis konusunda bilgi vermediler.

Hala burada olmaya alismaya calisiyorum. Size de oluyor mu bilmem, buraya gelince bir sure, insanlara mail yazmak, hatta yazilanlari okumak, foruma girip bakmak falan gelmiyor hic icimden.

Bir de Los Angeles fotograflarini koydum facebooka, linki yanda yine.

Friday, June 1, 2007

reporting from the centre of chaos

Dersler bittiginden beri daha az yaziyorum. ne garip, daha cok bos zamanim var ve oyle cok birseyler de yapmiyorum. Aslinda dogru degil bu, evde durmuyorum genellikle, belki de o yuzden. Neyse.

Simdi valizlerimi hazirliyorum. Bilgisayarin basina oturmusken notlarima bir bakayim dedim, belki finaller belli olmustur diye. Ozellikle gunes enerjisi dersimden endiseliydim, cunku final problemi ucu cok acik bir sekilde sorulmustu. Hem gunes hem ruzgar enerjisi derslerimden A almisim. :) Nasil mutlu oldugumu anlatamam. Artik korkarak notlarima bakmaya, B+ ise mutlu olmaya alistim cunku. Ama bu sene cok iyi gecti gercekten. Cok mutlu oldum birden, cok.

Ilkecigimin bir makale icin abstract yetistirmesi lazim bu hafta, onu cok goremedim. Ama her gun Begum'le gecti sanirim, pazartesi disinda. O gun de otobusler calismiyordu, ondan. :) Bir gun alisverise gittik, bir gun kasabada dolandik, yemek yedik, kitap okuduk, sonra bara gittik. Dun ben bir meteoroloji (met) kulesini indirmek icin Mattapoisett diye bir yere gittim. O ayri bir hikaye, birazdan anlatacagim. Sonra Begum bize geldi, iki tane film izledik: The Fountain ve Conversations with Other Women. Ilkini hic duymamistim, Pan's Labyrinth tarzinda bir film, oldukca guzel. Digerini de Sirin'in tavsiyesi uzerine sectim. Bekledigim gibi degildi. Kesinlikle eglenceliydi ama ben gercekten baska kadinlarla conversationlar olacak saniyordum. When Harry Met Sally gibi guzel bir film tavsiyesi olan var mi?

Gelelim dunku ise. Biz 50 metrelik met kuleleri kurup ruzgar datasi topluyoruz. Bunlardan birinin suresi dolmus, indirip toparlamamiz gerekiyordu. Ben daha once hic boyle birsey yapmamistim, labden para almadigim icin. Ama bu sefer kimse kalmamis baska, ben gitmezsem yapilamayacakmis, o yuzden gittim. Erkenden orada olmamiz gerektigi icin, 4:30'da uyandim, 5'te bizim labin kamyonuna bindim. Saat 8'de oradaydik. Yolda biraz uyudum, o iyi oldu. Ayagimda botlar, kot, eski bir t-shirt. Gunes gozlukleri. Resmen bir cayirin ortasinda kule. Ot kapli her yer. Arabalari uzaga birakip, ise basladik. Derken Jamey su tarafta zehirli sarmasiklar var dikkat edin diyerek geldi. Meger butun alana yayilmislar. Ben hayatimda hic zehirli sarmasik gormemistim. Turkiye'de var mi? Vardir buyuk ihtimalle de, yaygin degildir belki. O kadar kampa, geziye gittik, hic karsilasmadim. Ya da belki bizim buna karsi bagisikligimiz vardir. Neyse, dikkat et, dokunma sakin dediler. Sonra bir de keneler varmis. Bundan cok korktum iste. Ilk bir saat boyunca durmadan kollarima sirtima baktim uzerimde kene var mi diye. Benim uzerimde sadece 1 tane bulduk, o da t-shirtumdeydi. Ama arkadasim Jon'da en azindan 10 tane vardi. Boyle dogal garipliklerin disinda, kuleyi kucuk bir vinc yardimiyla indirdik, soktuk, benim yaptigim is de metal kablolari sarip toparlamak oldu. Resmen kollarim koptu. Hala da agriyor.

Simdi de valizlerimi toparliyorum, daha once soyledigim gibi. Ama esyalar ortaya dokulmusken kisliklari da kaldirayim, sunu da toparlayayim derken her yer karisti tabii ki. Neyse ki simdi sadece valizleri toplamak kaldi. Yarin da odami temizlerim biraz. Pazar sabahi da gidiyorum zaten. Bir sonraki yaziyi Istanbul'dan yazarim buyuk ihtimalle.

Monday, May 28, 2007

istemeyerek, istemeyerek...

Ben bos zamani sevmiyorum. Bugun buna karar verdim. Kocaman bir aksam var onumde ve ne yapacagimi bilmiyorum, canim sikiliyor. Film izlemek istemiyorum odamda oturup, sinemada izlemek istedigim birsey yok. Otobusler calismiyor, Begum'le bulusamiyorum. Ilkecim de yorgun. :) Kaldim oyle kendi kendime.

Bir de, ihtiyac kredisiyle ilgili bir reklamdaki "ihtiyac"i, inanc diye okudum. Algida secicilik mi diyorlar, ne diyorlar, Mert bey size soruyorum. Cok heyecanliyim gidip gorecem diye. En son gecen yaz reuniona gittigimde cok eglenmistim. Ama o zaman inanc hayatina en yakin sekilde yasayabilmistik, yatakhanelerde kalip falan. Bu sefer daha misafir havasinda gececek. Biraz da cekiniyorum o yuzden. Ama birsuru cok ozledigim insani gorecem, hem de Turkiye'ye gider gitmez, o yuzden yine de cok guzel olacak.

Gecen gun Ilke'de bir kitabi karistiriyordum, yazarinin adini bile unuttum simdi. "Adinin Yagmur oldugu her halinden belli olan kiz..." diye bir cumle vardi. Bayildim, resmen bayildim. Kimi insanlar bir resme bakip hayran kalirlar, kimileri fotografa, ya da bir sarki dinleyip etkilenirler. Beni de en cok etkileyen, guzel kurulmus cumleler. Ben kurabiliyor muyum oyle cumleler? Yer yer, evet. Geri donup okuyunca da sasiriveriyorum, ben mi yazdim bunlari diye. Siiri de bu yuzden seviyorum. Kelimeleri birbirine yakistirma sanati. Oyle seyler okumak istiyorum bol bol. Okuyunca benim de oyle seyler yazasim geliyor. Yazmayi ozluyorum cok. Boyle sevgili gunluk tadinda seyler degil, icimden geldigi gibi, kelimeler yan yana yakisiyor diye yazmak.

Mine'nin fotograflarina bakiyordum biraz once. Hepsi cok guzel de, Istiklal'in oylesine bir fotosu var, bakakaldim. O kadar orada olmak istedim ki. Ama tatilde falan degil, onun bir parcasi olmayi. Yani bizim oralar diyebilmeyi. Oraya gitmesem bile, gidebilecek olmayi.

Bunyamin simdi inancta olan ama hatirlayamadigim birseyler anlatti bana. Neler unutmus olmaliyim, bir suru komik, guzel, kotu sey. En cok da simdi sasarak gulecegim sey buyuk ihtimalle. Keske bir sekilde onlari hatirlayabilsem, ansam..

Bu da daldan dala konan bir yazi oldu. Isi olmayinca insanin, boyle oluyor.

Son olarak, bu aksam ne yapacam diye endiseleniyordum ama saat 9 olmus bile, geyikle falan geciyor zaman velhasil.

Sunday, May 27, 2007

Su, bu, ondan, bundan

Sonunda bitti. Sadece iki ders aliyordum ve o iki dersin finalleri beni bekledigimden kat kat fazla yordu. Kucuk bir nervour breakdown da yasadim o arada, turbin dizayn ettigimiz dersin final raporunu yazarken, dizaynimi test ettigim program bir turlu calismadi saatlerce. Odevi vermem gereken gunden bir gun once, 3-4 saat kaybettim ayni kodu calistirabilmek icin. En sonunda pes edecektim ki, bir ara verip eve gideyim, orada John'a da sorarim dedim. Yolda sinirden ve panikten aglayacaktim neredeyse. Neyse sonunda cozuldu, meger initial conditionlarda kucuk bir degisiklik yapmam gerekiyormus. Ama o kadar gerginlikten sonra vucudum ve beynim durdu, ben bunu nasil bitirecem diye dusunuyordum. Ve o anda, hocadan gelen, odevi pazartesiye erteleyen mail imdadima yetisti. Rahat rahat, cuma gunu bitirdim ben de.

Ondan beridir de bos bos zaman geciriyorum. Begum'de bir Fellini filmi izledim, Nights of Cabiria diye. Sonra bu aksam bir de The Discreet Charm of the Bourgeoisie diye bir film izledim bu aksam. Cok eglenceli, cok absurd bir film.

Dogru duzgun yazacak tadim yok.

Lost'u bitirdim bir de bugun. Kafam cok karisik. Neler oluyor anlayamiyorum. Levent'le kritigini de yaptim biraz ama yine de 4. sezonu heyecanla ve kafa karisikligiyla bekliyorum.

LA'e gidiyorum bir hafta icinde. Sirin'in dedigine gore bol bol gezmem lazimmis, plajlara falan da gitmem. Ama benim o kadar zamanim olmayacak gezmek icin. Sirin de Almanya'ya gidiyor, Caner'i gormeye. Ben de Avrupa'yi gezmek istiyorum cok. Seneye, kisin, Ingiltere'ye gitmek istiyorum. Ama en cok Hindistan'a gitmek istiyorum. Mine bu yaz gidecek. Amrit de temmuzda orada olacak. Ama benim zamanim yok. Onumuzdeki yaz Begum'le giderim belki.

Bir de guney Amerika'yi gezmek istiyorum daha fazla. Hep gezmek istiyorum ben zaten.

Monday, May 21, 2007

last stretch

Hastayim. Belki de hastayim diye kabullenince insan daha kotu hissediyor. O zaman yok oyle birsey, ben superim, sadece uykum var. :) Ama saka maka, burnum akiyor, bogazim aciyor ve gozlerim kapaniyor. Dun gece yatmadan once nyquil aldim, tabii ki deliksiz uyudum. Bu sabah da onun gunduz versiyonunu aldim evden cikarken ama o kadar uykum var ki, acaba yanlislikla yine gece icin olan ilaci mi aldim diye dusunmeden edemiyorum. Ama karistirmis olamam, gece icin olanlar yesil, gunduz icin olanlar turuncu. Neyse bugun de bol bol cay, mendil ve suyla gececek herhalde.

Persembeye iki rapor yazmam lazim. Aslinda butun analizleri hazir (sayilir) ama yine de gozumde buyuyor bu yazma isi. Dun birini bitirmekti planim, ama muhendislikte sadece hesaplarla, sayilarla ugrasildigini unutmusum. Teorik olarak boyle boyle olacak demek yetmiyor, bir de sayisal analizler yapmak lazim, o panelin fiyati neymis, bul bakalim internetten, peki bunun verimi ne kadar. Velhasil bitmedi dun. Ama bu aksam bitecek.

Bir de anlamiyorum, hala, insanlar nasil gece boyu uyanik kalip ders calisabiliyorlar. Ben hayatimda yapmadim, yapamam da gibi geliyor. Bir noktada benim beynim duruyor, resmen dusunemiyorum.

Persembe hersey bitiyor ama. Ondan sonra hep guzel seyler. Persembe Ilke'yle Begum bana geliyor. Haftasonu sacimi kestirecem, belki Pirates of the Carribean'in ucuncusune gidecem, bir de Amherst'ten arkadaslar gelecekler, onlarla zaman gecirecem. Ondan sonra da zaten LA yolculugu ve Turkiye icin toparlanma falan filan.

Rapora donme zamani.

Thursday, May 17, 2007

Stumbling on happiness

Bu kitabi okumaya basladim bu aralar. Simdilik insanlarin gelecekle ilgili planlar yapabilen, project edebilen tek tur oldugundan bahsediyor. Gelecekle ilgili olaylari kontrol etmeyi sevdigimizi, ve bunun da iki nedeni oldugunu soyluyor. Ilki, kontrol etme hissinin bize mutluluk vermesi. Deneyler yapilmis bununla ilgili. Mesela, iki grup psikoloji ogrencisi, bir yaslilar evindeki iki grup insani ziyarete gelmisler bir sure. Bir gruptaki yaslilar, bu ziyaretlerin zamanlarini ve surelerini kendileri belirliyormus (yarin saat 11de gel, bir saat kal.), diger gruptakilere ise ogrenciler soyluyormus. (yarin saat 11de gelecegim ve bir saat kalacagim.) Ilk gruptaki insanlar, bir sure sonra, daha az ilac almaya ve kendilerini daha iyi hissetmeye baslamislar. Ama, deney bittikten ve ogrenciler ziyarete gitmeyi biraktiktan sonra, yine bu ilk gruptaki insanlarin beklenmedik kadar cok bir kismi olmus. Yani sahip olduklari kontrolu kaybedince, hic kontrol sahibi olmayanlardan daha kotu bir duruma dusmusler.

Baska bir nedeni de, gelecegi kontrol etmek istememizin, simdiki halimizle, gelecekteki halimizin ne istedigini bildigimizi sanmamiz. Yazar (Daniel Gilbert, Harvard'da psikoloji hocasi) bunun yanlis bir neden oldugunu soyluyor. Ama daha neden oldugunu anlattigi kisma gelmedim.

Sabah ise ya da derse gitmek zorunda degilim bu hafta, o yuzden iki gundur oldukca gec geliyorum ofise. Bu sabah uyandim, how I met your mother izledim bir bolum, sonra kahvalti ettim, sallana sallana geldim yani. Buraya gelince de, Tugba'yla o cikmadan biraz muhabbet. Daha gazetelere de bakmadim. Sonra Ilke'yle oglen yemegi. Anca 1 gibi derse otururum herhalde.

Normalde oldukca sessiz, az konusan biri olarak, bu kadar cok yazmam ne garip. Bastirilmis bir gevezeyim ben aslinda. :)

Mertcimin askerligi bugun bitti. :) Simdi tahminen Bursa yollarindadir.

Yarin Begum'un partisi var. Oyle bir havadayim ki, bu bile neselendirmiyor beni. Galiba buralardan sikildim ben. Bir de her haftasonu gezdikten sonra uzun bir sure, surekli Amherst'te olmak tekduze geldi. Aslinda Amherst'u seviyorum, okula gelirken onu dusundum. Gelenler biliyor, kucucuk bir kasaba ama, 4-5 tane independent kitapcisi, 3 tane oturup ders calisabilecegin kafesi, birsuru guzel restorani, iki adet dondurmacisi var. Ayrica, kiliselerinden en az iki tanesinin kapisinda gokkusagi bayragi (rainbow flag, turkce'de de var mi ki?) asili. Bir de, pazarlari filistin yanlisi protesto yapan insanlar oluyor arada. Ya da stop war yazili pankartlar tasiyan yasli teyzeler oluyor ana caddede.

9 haziranda Inanc'a gidiyorum bu arada kesin. Sabah Gul'u havaalanindan aliyoruz Yasemin ve Ozge'yle, oradan da okula. Geri donus isini halletmek lazim ama. Zaten jet lagged olacagim icin, gece uyumamak sorun olmayacak, bol bol disarida oturup muhabbet edebilecem. Ama eve dondugumde yorgunluktan olmus olurum herhalde.

Wednesday, May 16, 2007

Tren

Bizim ev tam tren raylarinin yaninda. Resmen onumuzden geciyor trenler. Zaten cok sik tren gecmiyor, bu ulkede cok kullanilmiyor cunku tren ama gecenlere de alismistim, hic duymuyordum geceleri. Artik her gecen trene uyanmaya basladim. Gece 4'te var mesela bir tane, yuk treni sanirim, 2-3 aksamdir uyaniyorum. Sonra bir de 6 gibi var. Simdi de bir tane gecti. Trenin sesinden ote, raylar yolla kesistigi icin, bir de kirmizi isiklar yanip sonuyor ve bir zil caliyor, tam benim odamin onunde diyebiliriz. Bir de, sanirim 4'te olan gecerken, bu zil sesinden baska bir ses de duydum. Bir tarz yanki. Zilden daha yuksek bir ses. Uykumun arasinda, yanlis giden birseyler olduguna inanmistim, hatta durmadan cama baktim, benim yuzumden mi diye. Neden aylar sonra trenleri yeniden duymaya basladim anlamiyorum.

Dersler bitti, iki adet finalim bir de son odevimin bir parcasi var. Finallerle ugrasmaya basladim, ama nedense kafami toparlayip da dogru duzgun bir ilerleme gosteremiyorum. Oturup bir guzel listeler yapiyorum, once sunu bulurum, sonra oradan bunu bulurum diye ama bir turlu olmuyor, aklim baska seylere gidiyor, e ama onu nasil bulacam ki falan derken olmadik bir bolumu okumaya basliyorum kitaptan. Sonra da zaman harcadigimi dusunup daha cok panik oluyorum.

Dun gece, Karsi Pencere'yi izledim. Ferzan Ozpetek'in adini hep duyuyordum ama hic bir filmini izlememistim daha once. Simdi ne diyecegimi bilemedim film hakkinda. Hikayesi cok guzel kurgulanmis, izlerken de zevk aldim. Bundan baska birsey diyemiyorum. Canercim, ben de Little Miss Sunshine'i izledim, Northampton'da sinemada gosterirlerken. Bak o filme bayilmistim.

Bu sabah ilk defa okulda olmam gereken bir saat yok. Kutuphanedeki saatler finaller basladi diye degisti, cumartesi calisacam bundan sonra ilk. Dun itibariyle sabah 8'deki dersim de bitti. Bir daha o saatte verilen bir dersi asla almam. Dersi dinlemeyi birak, kendimi uyanik tutmak icin ugrasmam gerekiyordu, ozellikle son yarim saatinde.

Sunday, May 13, 2007

filmler

Simdi Maria Full of Grace'i cdye yaziyorum da farkettim. Ben ne zamandir sonu mutlu biten bir film izlememisim. Soyle bir listesini yapayim izledigim filmlerin, en son izledigim mutluluk verici filmden itibaren:

Sideways
Pan's Labyrinth
Notes on a Scandal
Namesake
Godfather I
Stranger than Fiction (ahaha bu da eglenceliydi kesinlikle)
Maria Full of Grace
Devdas
Volver (eh bu aslinda hem guldurup hem uzen bir filmdi sanirim)
Beynelmilel
Korkuyorum Anne (bunun da oyle sonunda sonuclanan bir oykusu yoktu, ama genel olarak eglenceliydi bak.)

Of yalanmis cok bu depresif film serisi. Yani daha cok sonu uzuntulu biten seyler hep ama, yine de arada var mutluluk verici filmler. Bir dahaki izleyecegim film de boyle olsun ama. Hatta When Harry Met Sally'yi tekrar izleyecem utanmasam da, ayip oluyor artik, neredeyse butun repliklerini ezberleyecem. Bu kadar da sonunda ne oldugunu bildigim bir filmi tekrar tekrar izle, nereye kadar.

Sirin'le ilgili, ya da Caner'le ilgili birsey soyleyecektim, unuttum. Hay allah.

Mezunlar gunu 9-10 hazirandaymis. Ben 8 haziranda Turkiye'de oluyorum. Eger annemler cok birsey demezlerse sanirim 9 haziranda gidecem, ve ulasima gore ya o aksam ya da 10u sabahi donecem. Mertcim orada olacakmis. Sonra umuyorum ki Tugba'yi da pesine takar gelir. Julide ve Yase'yi de ben alip getirmek istiyorum. :) Dilek, Sahin, Ezgi falan da tabii. Ama Ezgi simdi kesin satar. :p

Evet tracking calisiyor. Google bir de birsuru degisik istatistik olarak veriyor sonuclari. Iste hangi kitadan bu ziyaretciler, hangi sitelerden buraya gelmisler, ne kadar sure sayfada kalmislar falan filan. Standart analizlerdir sanirim zaten. Ama ben daha yeni koydugum icin bunu siteme, ve de cok da sik ve farkli insanlar tarafindan ziyaret edilen bir site olmadigi icin bu, en son 1 gunun verisi var sadece. Onlari kullanarak grafikler falan yapmis. Icimdeki data analizcisi isyan etti onlara bakarken, ya bu kadar az veriyle saglikli sonuclar alamayiz ki, hic guvenilir degil bu analizler diyerek. :)

Saturday, May 12, 2007

pinball wizard

Bu aralar tekrar tekrar dinleyesim var bu sarkiyi. Who'nun Tommy albumu toptan cok guzel de, bu sarkiyi dinlerken o kadar egleniyorum, o kadar gaza geliyorum ki anlatamam yani.

Dun aksam hem benim asistanligimi, hem Ilke'nin bursunu kutlamak, hem de Mine'yle son bir gorusmek icin toplandik. Once ben, Mine, Gazal ve de Cihan 7de bulusup yemek yiyecektik ama saskin Mine uyuyakaldigi icin 1 saat gec bulustuk. Sonra bir vietman restoranina gittik, Mine "bokum noodle" aldi. :) Adina hic benzemiyordu adeta, gayet lezzetliydi ama. :p

Sonra Begum'e gittik gecenin icme/kutlama kismi icin. Cok eglenceli bir aksam oldu. Ama Minelerin otobuslerini yakalayalim diye erken ciktik biraz, ben de Ilke'nin yanina gittim, onunla da bir sise sarap icip eglendik. Eve giderken de Yunus'u aradim, yururken beni eglendirsin diye. Eve geldigimde de hemen yattim, ve kac haftadir ilk defa uzuun uzun uyudum. 11:30da uyandigimda ben bile sastim kendime yani.

Simdi de Ilke'yle ofisteyiz, ders calisiyoruz. Serkan bana arada odevlerin bitti mi diye soruyor. Soyle ki, bir odev bitse oburu basliyor, odev olmasa, final var, final bitse master projesi var. Yani istesem de benim yapacak isim bitmiyor. Boyle surekli bir birseyler yetistirme halindeyim. Ben de artik gerilmeyi falan biraktim, kendimi bu raporlarin, odevlerin akisina biraktim. Mezun olana kadar da boyle devam edecek herhalde.

Amherst'e her sene, tam da final haftasinda lunapark kuruluyor. Kucucuk bir sey, donme dolap, atli karinca, gondol falan filan. Ama o kadar eglenceli gorunuyor ki. Zaten bugun kasabanin icinde yururken tekrardan sevdim Amherst'i. Bir yanda sabah erkenden kurulan minik pazar, onun hemen yaninda lunapark, ortalik insan dolu, karsida kitapcilar, masalarini disari cikarmis lokantalar, kafeler. Sokak kenarinda satis yapan takicilar... Hava da bugun cok guzel, sicaklik falan disarida olmak icin ideal.

Bir de su tracking isini sanirim sonunda cozdum. Merakli bir insan oldugum icin kac kisi blogumu ziyaret ediyor bilmek istiyorum. Sirin'in kullandigi trackeri kullanmaya calistim ama bir turlu beceremedim. Simdi GoogleAnalytics kullaniyorum, calisiyor gibi gorunuyor simdilik ama gorecez tabii.

Turkiye'ye gitmeme 1 aydan az kaldi. Yavas yavas bu da beni heyecanlandirmaya basladi. Esyalarimi toplayayim, yanima sunu da alayim falan diye dusunmeye basladim yani.

Bir de dun aksam sarabin etkisiyle cok eglenceli fotograflar cektim, eve gidince internete koyacam, yine fotograflar listesinden ulasabilirsiniz.

Thursday, May 10, 2007

yaz geliyor

Havalar birdenbire isindi. Yani oyle bahar havasi falan degil, resmen temmuz ayinda Istanbul'un ortasindaymiscasina sicak. Bugun otobus beklerken sacima biraz su doktum, korktum yani. Ama aksamustu cok guzel oluyor. Yazlik havasina da girdim. Masayi balkona cikardim, sort falan da giydim, balkonda ders calisacam birazdan.

Salidan beri hayat pek bir guzel gidiyor. Sali gunu sonunda RAlik aldim. Temmuz itibariyle para kazanmaya basliyorum. O kadar rahatladim ki anlatamam. Labde calisanlardan biri, Lynn, geldi basimda durdu, bense hic orali olmuyorum cunku genellikle Fred'le isi onun. Sonra kontrati bana uzatti. Meger benim icin gelmis. Heyecanla imzaladim, sonra sevincle birilerine anlatmak istedim. Internette Sirin vardi, once ona bir gaz anlattim. O da bir sunum icin hazirlaniyormus, zamanini almis oldum gece gece, ama buradan tekrar tesekkur ediyorum beni dinledigi icin. Sonra bir de Burak vardi, ona da anlattim. Birsuru insana da mail attim. Aksam eve geldigimde de yan komsular mangal yapiyorlardi, beni cagirdilar. Bahcede futbol oynadik, bira ictik ve hamburger yedik. Sonra da Ilkecigime ders calismaya gittim.

Dun de guzel bir gundu. Kutuphanedeki supervizorume mayistan sonra orada calisamayacagimi soyledim. Aslinda cok sikilmaya baslamistim isten. O kadar bos geliyor ki. Mesela, sirayla kutuphanedeki butun raflari tariyoruz, butun kitaplar olmasi gereken yerde mi diye. Aslinda neden yaptigimizi anliyorum ama yine de benim burada ne isim var diye isyan etmeden duramiyorum. Kutuphanecilik cok detay isteyen bir is. Diyordum ki, sikilmaya baslamis olsam bile uzuldum oradan ayrilacagima. Cunku ben universitenin ilk yilindan beri kutuphanede calisiyordum. Arada eski supervizorum geliyor, onunla gulup konusuyoruz. Ama yine de cok mutluyum tabii ki.

Bir de dun aksam, Ilke'den donerken yine, hava o kadar guzeldi ki. Serindi ama usutecek kadar degil. Tam boyle bir yaz aksaminda, sahilden eve donuyormus gibi hissettim kendimi. Birilerini arayip, sanki Akcay'dayim diye anlatmak, onlarin da beni anlamasini istedim ama, Muge'yi, Merve'yi, Tugba'yi ya da Beste'yi arayamayacagima gore, kendi kendime eglenerek eve geldim.

Bugun de, hatta bir saat icinde falan, Korkuyorum Anne adli filmi izlemeye gidiyorum. Aslinda finaller falan var ama, iyice yogunlasmadan bir gideyim, egleneyim bakalim. Zaten bugun saliya olan gunes enerjisi odevimi bitirdim. Bu kadar gun onceden odev bitirmeyeli o kadar cok oldu ki.
O zaman ben balkona.

Tuesday, May 8, 2007

Beynelmilel

Dun aksam Beynelmilel'i tekrar izledim Mine'yle. Kisin (hay allah yoksa yaz tatilinde miydi?) Merve'yle gitmistik izlemeye, bayilmistim. Ece Temelkuran cok bahsetti bu filmden (ki zaten filmde de kisa bir rolu var). O zamanlar cektigimiz acilari boyle gule gule, dalga gece gece anlatarak kendimizi iyilestirecegiz gibi seyler soyluyordu. Benden dinleyeceginize, ilgileniyorsaniz buyrun buradan okuyun.

Verdigi mesajdan ote, oradaki ana karakterlerden Gulendam ve babasi arasindaki iliski beni cok etkiliyor. Zaten duygusal baba kiz iliskileri beni hep etkiliyor, guzel seyler de olsa, uzucu seyler de olsa oturup agliyorum. Filmde de babasi, kiza tokat atiyor, sonra gidip derdini anlatmaya calisiyor, ve de kizina diyor ki "benim canim". Canim benim degil de, benim canim. Neden anlatiyorum bilmiyorum, ama aklimda yer etmis iste.


Tuh, unuttum yazacaklarimi. Cok sik yazinca da boyle oluyor, anlatacak bir sey kalmiyor. Neyse, bir dahaki sefere.

Monday, May 7, 2007

Hizir amca, bana...

...bir ev, biraz para, guzel bir araba...

Dun sabah azimle saat 6:30da kalkip, geceden yesermekte olan bir agacin dalina (aslinda gul dali olmasi lazimmis ama cevrede gul yoktu, ben de genel tema bahar diyerekten bizim bahcedeki bir agaci kullandim) bagladigim, uzerinde dileklerimin yazili oldugu kagidi alip yirttim, sonra da akan suya atmak icin Ilke ve Gamze'yle bulustum. (Uzerimde esofman, sweatshirt ve gunes gozlugu var diye de Ilke bana Britney Spears demis :) ) Guzel 45 dakikalik bir yuruyusten sonra bir akarsuya geldik, dileklerimizi suya attik. Sonra da bizim eve gelip balkonda kahvalti yaptik. Kahve fali baktik. Tam Turk kadini modunda bir sabah gecirdik yani. Falimda kucuk kucuk birsuru yol cikti, bu yaz cok gezecem insallah. :)

Sonra dun bir de 4 bolum Lost izleyerek, eski bolumleri bitirdim. Simdi ben de yasitlarim gibi 20. bolumu bekliyorum.

Biraz once de Los Angeles'a biletlerimi aldim. Konferansin tarihleri Cagatay'in mezuniyetiyle cakisiyor, o yuzden iki yildir gidecem dedigim mezuniyete gidemiyorum. 6 hazirana kadar Los Angeles'tayim, sonra 7 haziranda da Turkiye'ye ucuyorum. 8 haziran sabahi Istanbul'da olacam. Iki gece ustuste ucaklarda olacagim ama. Galiba yanima nyquil gibi birseyler alip JFK -Istanbul arasini uyuyarak gecirirsem cok iyi olacak.

Saturday, May 5, 2007

Kiz kiz kiz

Farkinda degilim ama yorulmusum ben oldukca. Persembe sabahi odevimi verdikten sonra, eve geldim, once biraz uyudum sonra yemek yapmaya basladim. Soguk durabilecek patlican (saksuka gibi oldu sanirim), yogurtlu ispanak ve borek icini hazirladim. Hatta bir de o arada kumpir yaptim, Ilke'nin dogumgununu kutladik Ilke, Begum ve ben.

Sonra Ilke ders calismak icin evine gitti. Biz de Devdas diye bir hint filmi izledik. Bollywood filmleri cok eglenceli de, gel gor ki cok uzun. Bu da bitmek bilmedi. Ben en son gece 2'de oturdugum yerde uyuyakalinca yattim yerime.

Sonra cuma da yine yemek yaptim. Kabakli bir meze hazirladim. Derken once Ekim, sonra Begum sonra da Gamze ve Ilke geldi. Mutfak senlendi adeta. O kadar eglendim ki, bir yandan bira icip bir yandan yemek yaptik. Mine ve Gazal da katildi aramiza, sonra da bir guzel oturduk sofraya, icip eglendik.

Ekimcim iyi ki gelmis. Bu sabah da onunla balkonda cok guzel bir kahvalti yaptik. Benim en sevdigim ogun kahvalti. Hele misafir varken, ya da bayram sabahlarinda ozenilerek kurulan kahvalti sofralarina bayiliyorum. Pazar kahvaltilari bir de tabii. Bayram kahvaltilarinda biz mutlaka kaymak aliriz. Misafir varsa sucuklu yumurta ve bir de hamurisi sart. Eger Edirne'de koydeysek ev ekmegi, borek, taze yumurta, keci peyniri mutlaka olur. Hayrabolu'daysak (ki bu cok sik olmuyor) yine ev ekmegi ve yengemin yaptigi ya borek, ya akitma ya da babamin cok sevdigi ve benim adini hatirlayamadigim o yemek (cilbir?). Kahvalti hakkinda cok uzun konusabilirim. Neyse, Ekimle masamizi balkona cikardik, sucuk kizarttik, yumurta hasladik, cay demledik. Beyaz peynir ve zeytinimiz de var. O kadar keyifli bir sabah oldu ki. Sonra erkenden yolcu ettim Ekim'i. Geldim evi toparladim, bulasiklari yikadim. Biraz da ders calistim hatta.

Bu gece Hidrellez. Hidrellez Hizir peygamber ile Ilyas peygamberin bulustugu geceymis. Hizir bahari, Ilyas da kisi temsil ediyor. 5 mayisi 6 mayisa baglayan gece kistan bahara geciliyor yani. Bu gece Hizir'in gezdigi dokundugu her yere bereket gelecegine inaniliyormus. Diledigin dilekler gerceklesiyormus. Bir suru degisik yontem var bunun icin sanirim. Cizip disariya birakmak, bir yere yazip agac dalina asmak. Ben uc adet dilek dileyip bizim evin arkasindaki agaclardan birine astim bakalim. Hayirlisi diyorum. :)

Bu arada, dun aksamin fotolarinin da linkini koydum yan tarafa.

Wednesday, May 2, 2007

Canim kardesim

Simdi Merve'yle konusuyorum MSNde, ve bir yandan o kadar mutlu oluyorum, bir yandan da o kadar sasiriyorum ki, gercekten eglenerek konusabildigime kardesimle. Merve'yle aramiz hep iyidir bizim ama buyudukce daha da yakinlasiyoruz haliyle. Canim kardesim benim 18 oldu.

OSSye girecek bir de, allahtan az kaldi bu gerginligin bitmesine de. Duman konseri varmis, ben de orada olacam, beraber gidiyoruz yani. Simdi karar vermeye calistigimiz sey, 10 Hazidan'da mi gitsek, yoksa 22 Haziran'da mi? Biri OSSden once, biri sonra.

Bir de, 22 - 24 Haziranda bir festival varmis. Turock diye. Zeytinli yalan oldugu icin, buna da gitmeyi cok istiyorum. Eger bir de Tugba ve Mert'i gaza getirebilirsem, muhtesem olabilir. :)

Bugun 5e bir odev, yarin sabah 8e bir odev var. 5e olanin 1-2 saatlik isi kaldi da (ama bilge Erdem'den ogrendigime gore, hersey dusundugumden 2 kat fazla zaman alir, yandik o zaman), yarin sabaha olan %20 bitmis durumda. Bu gece uzun olacak yani biraz.

Mine gidiyor 10 gun icinde, ozleyecegimi farkettim dun aksam. Her gun onunla mutlaka konusup egleniyorum. Hay allah. Neyse, Istanbul'da da gorusuruz ne de olsa.

Monday, April 30, 2007

Cikolatali Dondurma!

Lab.in ortak mutfaginda dondurma oluyor hep. Bu sefer bana sormuslardi neli istersin diye, cikolatali demistim. Baktim bugun almislar. Hava acti, gunesli, cikolatali dondurmami yedim, odevim korktugum kadar buyuk degilmis, ona da sevindim. Keyfim oldukca yerinde yani.

Bir de persembe gunu Ilke ve Begum'e kumpir yapacam. Babam yapar hep, cok basarili oluyor, bir de burada deneyelim. Uzerine koymak icin de misir ve sosis aldim. Nasil?

Kizlar da alistilar artik, canlari Turk birsey isteyince bana soyluyorlar. Pogaca, kuru pasta falan yaptim ara ara. Yani aslinda benim ruhum bir Turk annesi ruhu! Insanlar gelsin, yesin icsin, eglensin, ben cok mutlu oluyorum. Cay demlemek, pogaca yapmak huzur veriyor bana adeta. Aslinda muhendislik, turbinler falan yalan yani, mutlulugun sirri Turk mutfagi :)

Mayis da geldi. Son basvurdugum, ve hayatimi kurtarabilecek bursu alip almadigimi bu aralar ogrenmem lazim. Eger bu bursu alirsam, Turkiye ve genel olarak Akdeniz uzerine calisacam, cok eglenceli olacak. Ve bu bursla, yazin Turkiye'de olma ihtimalim de artar zaten. Fingers crossed.

Hidrellez yaklasiyor bir de galiba. Ben hatirladigim kadariyla hic katilmadim kutlamalara. Ates uzerinden atlanip, dilek dileniyor sanirim. Ilke gul dalina bez baglamaktan bahsetti. Bir de cok teferruatli bir prosedurle dilek dileniyormus onun dedigine gore. 99 karinca yuvasindan toprak aliniyormus, bir de bir yil onceden hazirlanmasi gereken otlar falan varmis. Ne ilginc seyler bunlar ya. Bizim bahcede ates yaksak mi? :)

Sunday, April 29, 2007

The Dirty Truth Take 2

Evet, simdi gayet ayik ve aklim basimda olarak yaziyorum. Dunden beri aklimda yazacak cok sey var ama, birden oturunca hicbiri gelmiyor aklima.

Dun aksamin fotolarini koydum listeye, cok cekmemisim, ama yine de genel bir fikir veriyor.

Ozet geceyim en iyisi. Gunduz Mine'ye gittim, ders calistik beraber. Sonra eve geldim, kriket final maci varmis, guney asyali birsuru insan mac izliyordu bizim salonda. Ama futbol izleyen bir grup turk erkeginden daha sessizdiler. Bekledigim kadar kotu degildi yani. Sonra Ilke, Begum, Deniz ve de misafirimiz Gamze'yle yemege gittik. Ondan sonra da Amrit ve Tia'yla Dirty Truth adinda bir bara. O kadar cok bira secenekleri var ki, oraya gidince cok mutlu oluyorum. Hararetli hararetli filmlerden, kitaplardan, Riemann kurelerinden, paralel cizgilerden, Ingiltere'den, insanlardan konustuk.

Bugun de bookmill'e gittim. Daha once bahsetmis olmaliyim, kucuk bir irmagin kenarinda, kafe, ikinci el bir kitapci, bir de birkac dukkan daha. Butun gun orada oturup ders calistim. Eve geldim, sonra da cuma aksami icin gerekli alisverisi yaptim. Turk marketine gittim yine. Urun seceneklerini oldukca genisletmisler. Labne peynir bile vardi. Biskrem, soda, cay, baharatlar. Cok mutlu oldum, bol bol da alisveris yaptim.

Simdi yapmam gereken carsambaya ruzgar odevini, persembe sabahina da gunes enerjisi odevini bitirmek, sonra da yemek yapmaya baslamak! Cok heyecanliyim, cok.

ek: Sirin bugunku yuruyuse katilmis. Ben Turkiye'de olsam katilmazdim ama, Sirin'in anlattiklarindan bir kismi beni cok sasirtti ve sinirlendirdi. Buyurun, siz de okuyun. Bir de hazir ek yapmisken anlatayim, unutmusum daha once. Bu sabah Merve'yle konusuyordum, bana babamlarin nasil onun yuruyuse katilmasina izin vermediklerini anlatiyordu. (Benim de ocakta Dink'in cenazesine katilmama izin vermemislerdi, yani en azindan genel olarak tum yuruyus/eylem/mitinglere karsilar, ayrim yok! :) ) Oradan konu acildi, Merve bana, cok suclayici bir tonda "Ataturk'u sevmiyorsun abla, biliyorum!" dedi. Arada der bunu bana. Oysa yok oyle birsey, ben seviyorum Ataturk'u. Sonra bir de darbe olsa keske dedi ki, hayatimda ilk defa kardesim ne gibi seyler dusunuyor boyle diyerek endiselendim. Cok ciddi bir yorum olmadigini umuyorum.

The Dirty Truth

Iki birayla sarhos olan bir insanim ben. Amrit ve cok sevdigim bir arkadasi olan Tia ile northampton'daki dirty truth adli bir bara gittik bu aksam. cook guzel iki adet bira ictim. bir de farkinda olmadan deniz'e cok buyuk bir pislik yapmisim, benim asla yapmayacagim bir kabalik. hay allah. ama sonra oturup dusunup yazarim bunlari.
oturup riemann sphere falan konustuk aksamin bir noktasinda. ozlemisim boyle seyleri konusup zevk almayi.
iyi geceler herkese.

Friday, April 27, 2007

Baska Bir Enerji Mumkun

Biraz gec kalmis bir ilan ama, temiz enerjiyi destekliyorsaniz, 28 Nisan'da Kadikoy'de (sanirim Numune Hastanesi'nin onunde) Kuresel Eylem Grubu'nun eylemi var. Enerji tuketimini azaltmaya, yenilenebilir enerjilere yonelmeye ve de Kyoto'yu imzalamaya davet ediyorlar.

Ilgili haber.


Kuresel Eylem Grubu'nun sitesi listede.

Bidi bidi

Her cuma oldugu gibi bugun de uzerimde bir bezginlik var. Yataktan kalkmak, giyinmek, ise gelmek istemedim hic. Hava da zaten yagmurlu. Heryer islak. Soguk. Bir de iki haftadir evimde oturacagim ilk cuma. Alisik degilim adeta kosturmadigim bir cuma olmasina. Icim de sikintili biraz. Bir de Amherst'ten kalma, cuma aksami illa ki eglenceli birseyler yapilmali diye bir takintim var. Oysa onumuzdeki haftaya iki dersimin de odevi oldugunu, ve de haftaya cuma gunu icin birsuru yemek yapmam gerektigini dusunursek, bu aksam da oturup ders calismam en mantiklisi.

Dun aksam Mine ve Gazal'la (aa, Gazal da kim? :) ) Hampshire'da bir Misir aksamina gittik. Orada da Cihan diye bir kizla tanistim. Hampshire'daki tek Turk. Biz guzel yemek vardir kesin simdi diye gitmistik, bir de dansoz cikacakmis tabii. Sunumlar yaptilar, Misir simdi soyle, eskiden boyleydi falan diye. Ilgincti fotograflar ama cok basitlestirilmis sunumlardi, iste mesela bir fotografta cami ve kilise var ayni karede. Kiz dedi ki ben bunu cok seviyorum cunku iki dini bir arada gosteriyor. Yani herkesin duymak istedigi kaliplari soylediler ve bitti. Sonra dansoz cikti. Mine de para takmak istedi dansoze. Once basindan asagi birakti, yere dustu para. Sonra Mine azimle kostumune sikistirdi bir dolari. Kiz alip yere atti sonra parayi. Meger ona kesinlikle para almamasi, ve verirlerse de yere atmasi ogretilmis. Kiz cok alinmis bundan. Cihan da gidip aciklamaya calisti, bizim kulturumuzde oynayana para takilir, kucuk cocuklara bile diye. Ama sanirim anlatamadilar. Benim de kafama takildi biraz. Bizim kulturumuzun bir parcasi oldugu icin,ve de bir art niyetimiz olmadigi icin, kizin bunu kabullenmesi mi gerekirdi (ki bu beyaz kiz yine bizim kulturumuzun bir parcasi olan bir dansi yapiyordu) yoksa, ne olursa olsun, kiz alindi diye, bizim yaptigimiz yanlis miydi? Politically correct olmaya calisinca yer yer is cok catallasiyor.

Eve donunce de Lost'un 13. bolumunu seyrettim. Bu degil ama bundan bir oncekini izlerken saskinliktan saskinliga kostum, delice birine gidip "Oha, oha ohaaa. Demek oylemiiiis!" demek istedim. Ama ne yazik ki ne internette ne de yanimda konusabilecegim kimse yoktu. Simdi Tugba'nin izlemesini bekliyorum 12. bolumu.

Yarin sabah Smith'e gidiyorum. Bizim labden iki arkadasim ruzgar enerjisi uzerine bir munazaraya katilacaklar. Biri for biri against olmak uzere. Sabah 10daymis bu, ondan sonra da Mine'yle birseyler yer, biraz ders calisirim. Sonra da aksam yemegi icin Amherst'e donerim.

Pazar da ders yine. Bir de evi temizlemeye baslasam biraz, fena olmaz. Ilk defa gercekten misafir agirlayacam cuma aksami, yemekli yatmali falan.

Thursday, April 26, 2007

Bir carsamba gecesi

Mine'nin tavsiyesiyle sonunda Maria Full of Grace'i izledim. Cok basarili yapilmis bir film. Bu aralar Ispanyolca filmlere bayiliyorum zaten. Ancak bir o kadar da depresif. Ne yazik ki en cok sevdigim filmler arasina girmedi. Hikayenin en cok kadinlar uzerinden anlatilmasi cok hosuma gitti. Volver'in de en cok sevdigim yonlerinden biri bu. Bir de tabii, arada gosterdikleri ruzgar santralleri ve turbinler.

Su anda kullanidigimiz ofise yeni tasindik, bizden once, Rus oldugunu tahmin ettigimiz bir grup ogrenci kullaniyordu o odayi. Musvedde kagit icin bir yer yapmamiz gerektigini dusunurken, odada hala eski ogrencilere ait birsuru sey oldugunu hatirladim. Biz yerlesirken biraz toparladik ama, hala raflar dolusu dosya falan var. Simdiye kadar buldugumuz garip seyler ise: Bir karton Bond sigara (uzerinde Rusca yazilarla), birkac adet Danielle Steele romani, t-shirtler... ve de, en bomba olani, 2 adet playboy! Gunes enerjili evlerle ilgili klasorlerin arasinda, gayet duzgun bir sekilde duruyor. Ayni zamanda komsum olan Jon buldu, gorup eglendik, sonra da tekrar yerine koydu.

Baglantili gibi gorunse de, gayet baglantisiz olarak, benim disimda labde olan iki kiz da bu senenin sonunda gidiyorlar. Eger yeni ogrencilerin arasinda kiz yoksa, ben labdeki tek kiz olacagim. Aslinda kendimi labdekilerin yaninda hic gergin hissetmiyorum, hic sexist degiller, ama yine de etrafta bir iki kiz olmasi iyi bir sey. Neyse, diversity falan filan diyerek en azindan, bir kiz ogrenci almalarini umuyorum.

Labde degil ama gecen donem aldigim derslerden birinde arada garip hissediyordum kendimi, siniftaki cok az kizdan biri oldugum icin. Bazen ister istemez, soru sordugum zaman mesela, yanlis bir seyler yapiyormus hissine kapiliyordum. Cok az oluyor bu ama. Bir de bu donem aldigim gunes enerjisi dersindeki tek kizim. Arada tedirgin hissetmiyor degilim. Tam olarak neden, bilemiyorum ama.

Wednesday, April 25, 2007

This year, I've spoken more Turkish than English. It is because, I'm lucky enough to have met two Turkish girls at orientation and they turned out to be wonderful friends.

The reason this post is in English, however, is that the thought that inspired the post happened to be in English. I put moisturizer on my hands and it felt so good that I could almost hear my skin soaking up the cream.

Since speaking in Turkish has become a much more major part of my life, it's become easier to switch between the two languages. Last year, for example, I hardly ever spoke Turkish. I wrote in Turkish and I also read in Turkish, but my thought processes were almost always in English. (Except when I count and do math in general. It is almost impossible for me to carry out a calculation in English in my head, the numbers seem so much simpler in Turkish. Switching to Turkish almost automatic when I am stressed out or very tired also.) So when I went home last year, and even before that, it would take some time for me to get the swing of conversing in my own language. I could almost feel the patterns, my vocabulary, the names for things transforming from one language to another. This year, it is different though. Because I never had the chance to lose my ease with Turkish, I never had to struggle to gain it back. Although it makes me wonder if my English speaking skills have deteriorated.

This whole rant (which is, I am aware, in no way a unique experience) reminded me of an incident in my freshman year. It was midterms time in spring and I had a calculus exam as well as a big physics problem set due the next day. I was walking to the campus centre with my friend Indrani, with whom I was studying, and also realizing that there was no way I was going to be able to cover everything before the midterm. I was suggesting we find the professor, and to my horror, for the first, and hopefully the last time in my life, my accent became Turkish! It's not like I don't have an accent, but it is not the typical Turkish accent, except for that night. I wonder how it happens. Does the part of your brain that controls the different sounds and intonations you make shut down under extreme stress?

Monday, April 23, 2007

Kiva

Kiva nedir biliyor musunuz? Ben bir arkadasim araciligiyla ogrendim.

Kiva gelismekte olan ulkelerdeki kucuk isyerlerine kredi vermenizi saglayan bir ag. Diyelim ki, Bulgaristan'daki bir bakkalin, isini buyutmek icin 2000 dolara ihtiyaci var. Kiva'nin birlikte calistigi yerel mikrofinans partnerleriyle baglantiya girip, Kiva'nin sitesinde bir profile sahip oluyor. Ne kadar para istedigi, bu parayi ne icin kullanacagi bu profilde oluyor. Bakkal amcanin girisimini finanse etmek isteyen insanlar da, Kiva araciligiyla, bu amcaya kredi veriyorlar. Minimum kredi degeri 25 dolar. Bir cok insan, kucuk kucuk miktarlarda para veriyor, ve zamanla gerekli para toplanmis oluyor. Toplanan parayi alanlar, genellikle bir yil icinde kullanip geri odemeye baslamak durumundalar. Belirli araliklarla kismen finanse ettiginiz isyeri ne durumda ogrenebiliyorsunuz.

Bu benim cok hosuma giden bir girisim, cunku kucuk miktarlarla insanlara yardimci olabilmek mumkun. Hem ihtiyaci olan birine yardimci olabilir, hem de, bir ihtimal, bu yatirimdan (eger isyeri batmazsa) para kazanabilirsin.

Daha genis ve iyi anlatilmis bilgi icin: About Kiva

Miz miz miz

Biraz once iki hocamla konustum yazin burada olmam gerekip gerekmedigini. Ben aslinda bana funding verecekler mi, oyleyse ne zaman verecekler bunu sormak istemistim. Ama dediler ki, projenin zamanlamasi nedeniyle yazin cok sey olacak, o yuzden burada olsam iyi olurmus. Kesin olarak para almaya ne zaman baslayacagimi soylemediler ama. Yani en iyi ihtimalle temmuz ortasi ve agustos boyunca burada olmak zorundayim. Sonra da donem basliyor zaten. Simdilik 7-8 haziran gibi Turkiye'ye gidip, 7-8 temmuz gibi donmeyi hedefleyeyim bari.

Kendimi nasil da hazirlamistim bu yaz Turkiye'de olmaya. Nasil uzuldum, hayalkirikligina ugradim simdi anlatamam. Tatiller, insanlarla gorusme planlari, zeytinli rock festivali.. :( Tevekkeli degil cok uzak gelecek icin plan yapmamami soyluyor insanlar.

Su anki isyanim mi bilemem ama, burada daha fazla kalmamak istedigimi anladim cok iyi. Masterin bitmesine bir yil var asagi yukari, ve bana cok uzun bir sure gibi geliyor bu. Onumuzdeki mayisa kadar tezimi bitirmeye calisacam. Agustos'a kadar uzatanlar var ama ben bunu yapmak istemiyorum sanirim. Su anki ruh halimle buradan bir an once gitmek istiyorum, bir an once Turkiye'de olmak istiyorum. Kesinlikle hayalkirikligiyla verdigim bir tepki ama, yine de boyle dusunmeden edemiyorum.

Herseyin tam istedigim gibi olmasini nasil da istiyorum. Hersey tam benim kafamda planladigim gibi olacak. Ondan farkli birseyler olursa, sanki butun plan, ya da olan her neyse, tamamen bozulmus, bosa gitmis gibi geliyor. Yazin burada kalmaya verdigim tepki de tam bu nedenden.

Neyse fikre biraz daha alisinca sevmeye bile baslayabilirim burada olmayi.

Sunday, April 22, 2007

yazdan kalma bir gun

degil tabi tam olarak, cunku henuz yaz gelmedi. ama bugun hava gercekten cok guzel. aslinda tum haftasonu hava muhtesemdi. Dun ozellikle kendimi o kadar mutlu hissettim ki... Zaten brunch icin benim cok sevdigim bir diner'a gittik. Deluxe Town diner diye. Genelde cok kalabalik olur, ama sansimiza 15 dakika icinde bir masa bulduk, oturduk. Cok guzel bir kahvalti ettik. Oranin bir de cay menusu var. Cesit cesit caylari oluyor, ve demlikte getiriyorlar. Ben bu sefer russian caravan diye bir cay ictim. Sonra diger arkadaslarla bulusmak icin bir alisveris merkezine gidecektik, metroda hat degistirmek yerine, erken inip Boston Commons'da yuruduk bir yarim saat kadar. Hava sicakti, etrafta insanlar vardi, Istanbul'u biraz andiran bir sehirdeydim arkadaslarimla. Kendimi gercekten mutlu ve content hissettim.
Newbury Street'te yuruduk butun gun. Cok kalabalikti. Sanki insanlar sokakta yurumek icin siraya girmis. Gunun ortalalarinda Amrit aradi, bizi gormek istedigini soyledi, geldi katildi bize. O da tahmin ettigimden daha rahatti. Galiba etrafta baska insanlar olunca ozellikle beni cok iyi taniyan, daha rahat olabiliyorum.
Newbury St. uzerinde bir hint restoraninda yemek yedik sonra. Ve de onlarin ayran versiyonundan ictim. Red Sox maci vardi, o bitmeden eve donmekti amacimiz, ama yemekten ciktigimizda bitmisti, cunku etraf red sox sapkali insanlarla doluydu. Acikcasi beyzbolu hic sevmiyorum. Zaten cozmus degilim, cozmek de istemiyorum. Ama ozellikle New England'daki insanlarin bu red sox fanatikligini anlayamiyorum. Fenerbahce, Besiktas fanatikliginden ote yani yer yer.

Bugun de eve geldikten sonra dus alip yine disari ciktim. Zaten butun Amherst disaridaydi bugun. Oturup guneste kitap okudum biraz, kendi kendime eglendim. Bir de Los Angeles'a kadar gitmisken oradan da San Francisco'ya gitmek icin gaza getirdim kendimi. Bakalim, ne kadar tutar acaba boyle bir gezi?

Mutfakta balkonun onunde oturuyorum simdi. Bizim evin onunden tren yolu geciyor. Orada iki kiz dansoz kiyafetleri giymisler, birbirlerinin fotograflarini cekiyorlar. Ne kadar ilginc bir yerde yasiyorum ben ya. Yolun karsisindaki evde oturan bir adam da ucunda ates yanan sopalarla dans ediyor arada.

Ama yarin okul, is, toplanti falan basliyor tekrar. Evi toparlamak lazim. Haftaya da bizim misafirimiz olacak, gitmiyorum biryerlere bu sefer. Hadi bakalim. :)

Saturday, April 21, 2007

23 Nisan

Egiboy 23 nisanla ilgili bir yorum yazmis. Benim de aklima geldi, bu benim national holidayim deyip izin alsam mi acaba. Zaten cuma gunu de hastayim diyerek gitmedim ise, cunku orada degildim. Bir de aramayi unutmayayim diye elime not yazdim "call in sick" diye. Allahtan cikti elimden, yoksa pazartesi gunu komik bir durum olabilirdi.

Bir arkadasimin dogumgunu 23 nisanmis. Bu benim 5 yillik bir arkadasim, ve dogumgununu dun ogrendim. Bazen ne kadar da mal olabiliyorum. Zaten gecen sefer de Meral'in dogumgununu kutlamayi unuttum, ama tarihin farkinda olmadigim icin. Bir de Turkiye'dekilerin dogumgunlerini kutlamam sadece email, e kart ve arada da mesajdan ibaret oldugu icin, tarihlerini falan unutmak kolay. Ayrica, artik Facebook sagolsun, butun "arkadaslar"imin dogumgunlerini bana hatirlatiyor.

Ne kadar da daldan dala atlayan bir yazi olmus bu da.

Peki mine, senin dogumgunun ne zaman? :)

Waltham

Dun sabah saat 5:15'te uyanip, bizim labden, SODAR isi yapmaya gidecek olan bir kac ogrenciyle beraber Boston'a geldim. (Arada SODAR, ses dalgalari ve de Doppler shiftle ruzgar datasi almaya yarayan bir alet, bunun bir de LIDAR'i var, o da lazerle ayni isi yapiyor.) Saat 7:30 itibariyle Boston'da World Trade Centre'daydim. Oradan bir otobuse bindim, sonra iki adet metro degistirip Shannon'in evine vardim. Metroda yine farkettim ki ben toplu tasimasi guzel olan sehirleri cok seviyorum. Metroyla, kimseden beni biryerlere birakmasini istemeden, taksiye binmek zorunda kalmadan istedigim yere varmak ne guzel.

Daha yazacaktim ama birden hevesim kaciverdi. Dus alayim, kahvalti edeyim, sonra da cikip gezelim kizlarla en iyisi.

ek: Hatirladim yazacaklarimin bir kismini. Simdi iki dakika Mertcigimle konustum mesela, carsi iznindeymis, cok sevindim. Canim, cok az kaldi bitmesine askerliginin. Her ne kadar ben yazin gittigimde gorecek olsam da, sanki gidip ben karsilayacamisim gibi heyecanliyim. :)

Bir de, Lisa Waltham'da yasiyor, Amrit'in calistigi yer. Dun aksam ona bir restoranin yerini sormak icin aramistim, aa buralarda misiniz ben de gelip bir goreyim sizi dedi, boylece bulustuk. Yaninda iki ogrencisi bir de yakin bir arkadasi olan Amy vardi. Amy beni, ayrildigimizdan beri hic sevmiyor. Onunla konusurken bunu hissettim resmen. Hic yasamamistim boyle eski sevgilinin yakin arkadasindan soguk muamele gorme dinamigini, ilginc oldu.

Bir de dun aksam cok yedim, anlatamam. Hala tokum. :) Cok garip ya.

Thursday, April 19, 2007

Yumurtani nasil istersin?

Sahanda mi deplasmanda mi? :p

Komikaze.net'te vardi ayi esprileri, simdi baktim hala varmis, ben takip etmeyi birakmisim sadece. Tugba'yla okur eglenirdik, bir de Burcin'le. Hatta en azindan bir tane bulup oraya submit etmistik, hic sitede yer aldi mi bilemem tabii.

Bugun hava, butun hafta deli gibi yagmur yagmasindan sonra guzel. Paltosuz dolasabildim ve gunes gozlugu takma ihtiyaci hissettim. Bu sabah 8'de olan dersim, hoca okulda olmadigi icin iptal edildi, ben de ilk defa bir persembe saat 9 gibi okula vardim. Gittim campus centre'da kahve ictim, sabah sekerleri tadinda bir sabah programi izledim biraz. Boston'a bilet aldim. Bu yil son kez artik. Herkes bana cok gezdigimi soyluyor. Bu donem nedense gezdim gercekten. Evimde oturdugum bir haftasonu hatirlamiyorum son zamanlarda. Ama bu haftaki organizasyon aylardir var. Mezuniyetten beri ilk defa Amherst'ten cok yakin arkadaslarimla bulusacagim.
Minecim bak, ondan sonra soz, evimde oturacagim, Pioneer Valley'den adimimi disari atmayacagim Mayis ayi boyunca.

Bir de bu sabah, sabah sabah, sinirimi bozan insanlari dusundum. Cok fazla yok sinirimi bozan insan, zira benim sinirimi bozmak kolay bir is degil. Tekrar farkettim ki, eger birisinin yaninda kendin gibi davranamiyorsan, bir sekilde yani, hic karakteristik olmayan seyler yapmana neden oluyorsa birisi, uzak durmak lazim ondan. Bakin mesela, ev arkadasim. Uzak durmaya basladigimdan, alisverisimizi ayirdigimdan beri evde sinirlenen, bagirip kavga eden bir insan degilim.

Dun uzun zamandan sonra Levent'le konustum MSN'de. Cok konusmayinca unutuyorum bu insanlarin (bizim yil grubunun erkekleri demek istiyorum, Levent olsun, Erdem olsun, Fatih, Bunyamin olsun..) ne kadar eglenceli ve de geveze olduklarini. Bizim Levent'el cok havada bir guneydoguyu gezme planimiz vardi bu yaz. Ama Levent guneydogunun sicagi yerine Alaska'nin sogugunu tercih ettigi icin, bu yaz balikcilik yapacakmis orada. :) Onumuzdeki yaza da askerligini yapacagi icin, bizim gezi 2009 yazina kaldi. Bir de ben kendimi cok ileriye donuk planlar yapiyor sanirdim. Benim en uzak gelecekteki planim kasimda Ingiltere'ye gidip Onur ve Duran'i ziyaret etmek.

Bir de, song of the day: Let's spend the night together, the Doors.

Wednesday, April 18, 2007

Tasinma

MSN adresimden buraya tasinmayi deneyelim bakalim. Gorunum, listeler vs. konusunda kesinlikle daha cok secenek var. Fotograf albumleri sorununu da, simdilik en azindan, Facebook'taki albumlere linkler koyarak cozmeyi dusunuyorum. Hem boylece ayni fotograflari iki kere internete koymak zorunda kalmam.

Aslinda birden cok anlamsiz geldi bu blog isi. Ben sadece kendi hayatimdan bahsediyorum, mesela Caner gibi, Linux supermis tarzinda bilgi verici seyler hic yazmiyorum. Tez konumda biraz daha bilgi edinince belki yesil enerji ile ilgili birseyler yazarim.

Enerjiden bahsetmisken, Turkiye'de bu islerle ilgilenen birkac sirkete mail yollamistim. (Bu arada, e-posta ve mail demek arasinda kararsiz kaldim. Rahatsiz ediyor beni Ingilizce kelimeler kullanmak, ama bazen de Turkce karsiliklari cok komik geliyor.) Bir kismi bana cevap yazmis. Hic biri tabii ki gel bu yaz bizimle calis dememis ama, en azindan Turkiye'ye gelince sizinle tanismak isteriz demisler. Bir de Danimarka'daki bir grup arastirmaciya ayni sekilde yazdim. Ama onlardan ses cikmadi henuz.

Tekrar birseyler yazmaya basladim. Yani buradaki sevgili gunluk tadinda olmayan seyler. Ama daha buraya koymaya cesaretim oldugunu sanmiyorum.